29 Temmuz 2012

Sultanı Öldürmek - Ahmet Ümit




Son dönemin moda konularından, İstanbul'un fethini konu alan Ahmet Ümit'in son kitabı "Sultanı Öldürmek"i bugün bitirdim. Kitap, yazarın diğer kitapları gibi, kültürel ve tarihsel olaylarla desteklenirken arka fondaki cinayet ve aşk hikayesi oldukça sönük kalmış... Ahmet Ümit'in kitaplarında edebi bir yön aramam ama severim... Çocukluğumda gazetelerde arkası yarın romanlar vardı, bence yazarın kitapları genelde bu tattadır.
Gelelim arka fondaki hikayeye: Müştak, 60'lı yaşlarında bir tarih profosörüdür. 21 yıl önce terk edilmiş olmasına rağmen hala, kendisi gibi bir tarihçi olan Nüzhet'e aşıktır. Ona olan aşkının çerçevesinde koskoca bir hayatı feda etmiş, yapayalnız bir ömür geçirmiştir. Despot babası, şefkatli annesi ve cadaloz teyzesinin hayaletleriyle yaşamaktadır. Nüzhet'ten ayrıldığı günden itibaren arada, dünyadan koptuğu, sonunda ne yaptığını hatırlamadığı saatler yaşamaktadır. Nüzhet onu yıllar sonra arayıp yemeğe davet ettiğinde, yemek saatinde kendisini Nüzhet'in evinde bulur; arada yaşadığı zamanda neler yaptığını yine hatırlamamaktadır. Nüzhet'in dairesine çıktığında, kapıyı aralık bulur, Eski sevgilisi, yıllarca önce ona hediye ettiği bir mektup açacağıyla öldürülmüştür. Müştak, kendini olaydan sorumlu tutar, cinayeti kendi işlediğini düşünerek suç aletini ve bıraktığı parmak izlerini ortadan kaldırır. Bu olaydan sonra, kahramanımız, kendisiyle hesaplaşmaya başlarken, Ahmet Ümit, değme klasik Rus yazarlarının kahramanlarıyla yarışacak bir Müştak Serhazin portresi çizer. -Bu bölümleri sonsuz bir keyifle okuduğumu itiraf ediyorum...Yazar, Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza"sını aratmamış- Devreye değişmez kahraman Başkomiser Nevzat ve yardımcısı Ali'nin de girmesiyle, Müştak kendini, bir polisiyenin ve kovalamacanın içinde bulur. Katil olduğuna kendi de dahil okuru da inandırmışken cinayetin adi bir vaka olduğu anlaşılır. Ön planda, Fatih Sultan Mehmet'in tahta geçişi, babasıyla sürtüşmeleri, Osmanlı entrikaları ve oğlu II.Beyazıd tarafından zehirlendiğine dair tarihsel olaylarla birlikte bu olayları tartışan ve araştıran tarihçileri konu alan kitap, yer yer sıkıcı olmayı başarmış... Tarih yerine edebiyat daha yerinde olsaymış ve 100 sayfa daha az olsaymış daha keyifli bir kitap olabilirmiş...




21 Temmuz 2012

Hayatimdaki es'ler

Hayat devam ederken insan yakınlarının ölümleriyle küçük esler veriyor
Yıllar once babam bir kalp spazmı gecirmisti 1 gun sonra Bolu'ya gittiğimde -ki babam 21 gun hastanede yatacakti-masada yarim kalmis kitabını gördüm ... Çok etkilenmiştim... o kitap sonra ne yapilir? Ya babam ölseydi kütüphanede herhangi bir kitap gibi yerini mi alır; yoksa lanetli mi ilan edilir ... Nitekim yıllar sonra babami kaybettim ... Hastalığı sırasında ona en son aldığım kitabı yarım bırakmış, kafasını veremediğini söylemişti . Şimdi o kitap bende ve hala okumaya başlayamadım ...
 21 gün önce, beni karşılıksız seven nadir insanlardan biri olan teyzemi kaybettim... Bugünse onun çok sevdigi kocacığı eniştemi ... Yokluğuna dayanamayıp arkasından gitti... Filmlerde seyredince 2 gün aralıksız ağladığım senaryo bugün gerçek oldu ... Eniştemden geriye, onun için değerli, bizim için lüzumsuz olan bir sürü eşya kaldı ... Belki yarım kalmış bir paket sigara... 
Dünya dönmeye devam ederken bugun tek tesellim ikisinin orada tekrar kucaklaşmış olması. Sadece 21 gun ayrı kaldılar... Gerçek hayatta da kalamadıkları gibi... Teyzemi kaybettiğimde - ki senelerdir felçli idi- onun yeni hayatında tekrar sağlıklı olduğunu, bu dünyada son 10 senedir yapamadığı her şeyi yapabildiğini düşünüp avundum... Artık teyzem rahatça yürüyüp örgü örebiliyor ve hatta koşabiliyordu. Bugün eniştemin kaybı beni derinden sarsti ... Eniştem yıllardır ölüme bir adım yakın yaşadı ve hep teyzem olmasa bu dunyada yaşamak istemediğini söyledi... Gerçekmiş... Gönülden inaniyorum ki ikisi de en güzel hayatlarını yaşamaya başlamışlardır şimdi... Onlari hiç unutmayacağım...

16 Temmuz 2012

Kafka'nın Bebeği - Gerd Schneider


Kafka, ilginç konulu sıra dışı kitapları ve hakkında çevrilen filmler nedeniyle her zaman benim ilgimi çekmiştir. Kafka hakkında yazılan bu romanı da tereddütsüz aldım ve bir solukta bitirdim.

Gerçek bir olaydan yola çıkan kurmaca roman, yazarın son aylarını anlatıyor. 

1923 yılı sonbaharı... Bu yıllarda Almanya'da bulunan Kafka, kendisini yıpratan tüberküloz hastalığıyla savaşmaktadır. Dora isimli, kendinden genç bir kadınla, yarı yokluk içinde bir hayat sürmektedir. Bir gün, parka yaptığı yürüyüşlerden birinde, 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu ile karşılaşır. Kimsesizler evinde kalan kız, oyuncak bebeği kaybolduğu için ağlamaktadır. Kafka, bebeğin bir köpek tarafından parçalandığını fark eder ve küçük kıza, bebekle ilgili bir hikaye anlatmaya başlar. Bebeğin ağzından yazdığı mektuplarda, bebeğin bir köpekten kaçarken yaşadığı serüvenler anlatılmaktadır. Bu hikayeler, küçük kızın hayatına umut aşılarken Kafka'nın son dönemini de katlanılır kılmıştır. Kafka, 1924 yılında, genç yaşında, tüberkülozdan vefat eder.  Romanda, yazarın pek çok kitabından bahsedilirken dünyaca ünlü, "Alice Harikalar Diyarında", "Don Quixote" "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler", "Külkedisi" , "Kurşun Asker" gibi masal ve romanlara da yer veriliyor...

"Kafka'nın Bebeği", herkesin keyifle okuyabileceği hoş bir biyografik roman olmuş. Tavsiye edilir...



Kafkas Puppe




Aşk Tanrıçasının Yemek Okulu - Melissa Senate

Holly, büyük şehirde yaşadığı aşk ve iş hayatındaki başarısızlıklardan sonra, kendini bulmak için büyük annesinin yaşadığı adaya gelir. Muhteşem İtalyan yemekleri ve geleceği görme yeteneğiyle adaya ün salan büyük annesi, bir süre sonra vefat edince, onun bıraktığı yerden yemek okulunu ve dükkanını idame ettirmeye karar verir. Büyük annesinin hatıraları ona yol gösterirken adada kurduğu dostluklarla hayatını yeniden yola koyacaktır.

"Aşk Tanrıçasının Yemek Okulu" sımsıcak bir kadın kitabı... İnsan o güzel tariflerle kendinden geçiyor ve hepsini uygulamak istiyor. 
Yemek yapmak için malzemelerden başka neye mi ihtiyacınız olacak:
"Bir tutam hüzünlü hatıra, bir tutam tutkulu bir dilek  ve ortaya çıkan muhteşem bir lezzet..."



The Love Goddess' Cooking School




13 Temmuz 2012

İstanbul Kahini - Michael David Lukas





Ebelerinin söylediğine göre, belirli kehanetlerle Köstence'de dünyaya gelen Yahudi kızının yolu, Osmanlı'nın son dönemini yaşayan İstanbul'dan geçer... Doğumda kaybettiği annesinden sonra, İstanbul'da elim bir tekne kazası sonucu babasını da kaybeden Elenora, küçük yaşında birkaç dil konuşup dünyadaki tüm kitapları okumaktadır... Babasının arkadaşının gözetiminde İstanbul'da yaşayan Elenora'nın ünü saraya kadar gider, Sultan II.Abdülhamid, Ruslarla ve Almanlarla olan siyasi ilişkilerinde küçük kızın fikrini almak ister... Bu durum, dönemin sadrazamı ve padişahın annesi başta olmak üzere pek çok kişinin rahatsızlık duymasına sebep olur... Elenora, her şeyini bırakıp kimlik değiştirerek ortadan kaybolmayı seçer... 


Çok ilginç başlayıp, heyecanla devam eden ve tuhaf bir sonla noktalanan, neden çok satanlar listesine girdiğini anlayamadığım bir roman "İstanbul Kahini"...  Adı ilginç; sanırım tek sebep bu...




The Oracle of Stamboul