21 Ekim 2012

Alkali Diyet - Dr.Ayşegül Çoruhlu



Bol bol kilo verip bol bol kilo alan birisiyim. Özellikle yazları nasıl oluyor da kilolarıma kilo katıyorum bilinmez... Bol yemeli yazı, aç geçen kışlar takip ediyor... Bu yaz, tam 3 ayda 9 kilo almayı başarırken en çok okuduğum kitaplar da diyet kitapları oldu... Bunlardan biri de : Alkali diyet. Twitterda paylaştığım "artık alkali diyetle ilgileniyorum" mesajından sonra, kitabın yazarı Sn.Ayşegül Çoruhlu'nun beni sanal alemde takip etmesiyle bu ilgim daha da arttı. Kitabın ilk sayfaları tıbbi gerçekleri anlatıyor, biraz bilimsel ancak aynı konuyu anlatan yabancı menşeli kitaplara göre daha anlaşılır. Alkali diyetin özü, vücudunuzun asit-alkali dengesini kurmaya dayanıyor. Vücuttaki aşırı asitlenmenin ise ,kanser, kolesterol, osteoporoz, obezite, kas kaybı, kırışıklık, cilt sarkması gibi problemlere ve hastalıklara yok açacağını vurguluyor.


Sağlıklı beslenmeye meraklı olanların bir de bu kitabı okumasını şiddetle tavsiye ediyorum. "Peki neler yapacağız?" konusuna gelince; her öğünde, asit oluşturan yiyeceklerin, alkali oluşturan yiyeceklerin dörtte biri oranında yenmesi gerekiyor. Bol bol su içiyoruz ki bu oran 20 kilo başına 1 lt. Su içerken de, suyun ph derecesini yükseltmek için içine ya 1 çay kaşığı karbonat koyuyoruz, ya da limon sıkıyoruz. Normal sofra tuzu yerine Himalaya tuzu kullanıyoruz. Yemeklerde zeytinyağ kullanıyoruz. Omega 3 'ü takviye olarak da almaya özen gösteriyoruz. Hindistan cevizi yağı ve suyu, keten tohumu ve susam tohumu yağları çok yararlı. Kırmızı et, asitlenmeye yol açtığı için az tüketiyoruz, onun yerine balık eti, özellikle somon tercih ediyoruz. İnek yerine, keçi, koyun veya manda sütü ve bu sütlerden yapılan peynirler daha faydalı, peynir olarak lor peynirini tercih ediyoruz. Buğday yerine karabuğday unuyla veya glutensiz unla yapılmış ekmek, makarna ve kekleri tercih ediyoruz. Alkol, asidik, kahve, çay ve kola da öyle, bunları mümkün olduğu kadar az tüketmeye çalışıyoruz. Domuz eti asidik, tavuk ve hindi eti için serbest dolaşanları tercih ediyoruz. Barbunya, fasulye, mercimek, nohut, bezelye gibi baklagilleri öğlen 2'den sonra tüketmiyoruz. Badem, ceviz, fındık, çok faydalı olmakla beraber yine akşam yemiyoruz. Bol bol sebze tüketirken, genellikle buharda pişmiş ya da çiğ olmalarına özen gösteriyoruz. Buğday, arpa çimi diye çok yararlı bir şey var, evde kendimiz üretebiliyormuşuz falan ama bana biraz zor geldi- bu konuyla ilgileneceğim-.Katı meyve presinde sebze suyu sıkıp içmeyi alışkanlık haline getiriyoruz. Günün kaçamak saati, öğle yemeğinden 2 saat önce ve 2 saat sonra; meyveleri, kuru yemişleri, arada biraz bitter çikolatayı bu saatler içinde tüketiyoruz. Tüm bu beslenme kurallarıyla, hem sağlıklı yaşıyoruz, hem hastalıklardan korunuyoruz, hem de zamanla fazla kilolarımızı atıp ideal kilomuza ulaşıyoruz. Gerisi Dr.Ayşegül Çoruhlu'nun kitabında, tamamını okumadan, özümsemeden uygulamaya geçmeyin, ayrıca doktorunuza twitter ve facebook adreslerinden de ulaşabiliyor, son gelişmeleri takip edebiliyorsunuz. Bence denemeye değer...




18 Ekim 2012

Roma'ya Sevgilerle

Woody Allen'in 2008 yılında "Vicky Cristina Barcelona" filmi ile başlayan Avrupa şehirleri temalı filmleri 2011'de "Midnight in Paris" filmiyle devam ederken 2012'de "To Rome With Love" ile üçlüyor. Woody Allen, her zaman zekası ve insan ilişkilerini çok iyi anlatan filmleriyle benim favori yönetmenlerimden olmuştur. Çevremde -eşim de dahil olmak üzere- bu adama dayanamayan çok kişi var; onu geveze, sıkıcı ve şapşal buluyorlar....
Dün gece "To Rome With Love" filmindeydik. tabii yine koca sinemada iki çifttik. Bizim seçtiğimiz filmlerde bu hep yaşanan bir durum. Allen yine ünlü oyuncularla, Roma'nın turizm elçisi kıvamında, şehrin tüm güzelliklerini sergiliyor. Roma'ya gelmiş Amerikalı bir turist kız, genç ve yakışıklı İtalyan erkeğine yol sorar, ilişkileri nişanlanmaya kadar gider, kızın anne ve babası damadın ailesiyle tanışmak için İtalya'ya gelir, opera direktörü olan baba, damadın babasını opera söyletmek üzere sahneye çıkarır, Amerikalı bir mimar daha önce yaşadığı Roma sokaklarında bir gezintiye çıkar, genç bir mimarla tanışır, genç mimar, Amerikalı kız arkadaşı ile birlikte sakin bir hayat sürerken aralarına kızın Amerikalı aktrist arkadaşı girer, sıradan bir aile babası birden tüm şehrin ilgilendiği ve peşinden koştuğu ünlü bir kişiye dönüşür, Roma'ya çalışmak üzere gelen genç çift, bir aktör ve bir fahişe ile birbirlerini aldatır. Konular, sabun köpüğü gibi, parlar, söner geçer, geriye filmden hiçbir şey kalmaz... 
Saygı duyduğum yönetmen Allen'ın en sıkıldığım filmi oldu "To Rome With Love". Belki bu tarz filmler yapmaya devam edecek ve sırada hangi şehirler olacak bilmiyorum ama hikayelerin bir kısır döngüye girip bir müddet sonra tekrarlamaya başlayacağı aşikar...

10 Ekim 2012

3.Türden Yakın İlişkiler - Başlangıç

Dün tesadüf eseri Kozzy'de öğle yemeği yerken E.S.E.K. Tiyatro Topluluğunun oynadığı "3.Türden Yakın İlişkiler-Başlangıç" oyununa bilet aldım. Ne yazık ki bir sürü boş yer vardı. Tiyatroya olan bu ilgisizliğe bir mana veremiyorum. 
Oyun, yazarı olan Uğur Uludağ'ın beyninin içinde geçiyor. Dekorun en önemli parçası da bir beyin. Sahnenin sağ köşesinde de oyunu hem yazan hem de sessiz sinema naifliğinde oynayan Uğur Uludağ var... Oyunda Uğur Uludağ‘a Barış AtaşDemet ŞaşmazYosi MizrahiDoğa RutkayHakan BilginYağmur KaşifoğluFunda Pelin Kurt ve Melisa Doğu eşlik ediyor. Dekor ve kostüm ise Barış Dinçel

Beynin içinde bir komutan, bir sanrı, bir öğretmen, bir maço, bir gay, bir sevilecek kadın, libido, muhtelif sevgililer var... Hepsi birden konuşup, tartışıp Uğur Uludağ'a yazamadığı romanını yazdırmaya çalışırlarken karşılıklı olarak birbirlerini deli ediyorlar...
İlk perdede, yazarın yazma denemeleri eşliğinde, Yosi Mizrahi ile interaktif bir tiyatro sergileniyor. Dün geceki oyunda, seyirciler içinde Behzat Uygur da vardı. Uğur Uludağ, oyunu yazarken aynı zamanda ekranda da yazılanları okuyoruz. "Yosi sağ kapıdan içeri girer...Güler...Ağlar...Seyircilerin yanına iner...Jaws taklidi yapar...2.sırada oturan Behzat Uygur'dan en iyi Jaws taklidi için övgü bekler...Karşılığında para ister...Dansözlük yaparak parayı alır...Koşarak yazara getirir..." Sonrası daha komik Uğur Uludağ paranın sahte olup olmadığını kontrol etti ve "Nejat Abi olsa daha çok verirdi...Neyse bu da idare eder..."yazdı... Bu sahnenin her oyunda, değişik senaryolarla tekrarlandığını da duydum...
Yosi Mizrahi, maço-eşcinsel gelgitleriyle bir numaraydı...Doğa Rutkay, son derece sinir bozucu sevgili rolünde yazarın beynini en son noktasına kadar didikliyor. İyi çene var vallahi Doğa'da... Hakan Bilgin, başarılı doğaçlamalarıyla ve öz eleştirisini yaptığı oyunculuğuyla, tam bir profesyonel...Yağmur Kaşifoğlu Uludağ'a gelince, zarifliğine tezat erkeksi kız rolü ve gerçek hayatta eşi olan Uğur Uludağ'a yaptığı evlilik tarifi ile çok şeker... Uğur Uludağ ise tam bir fenomen, hem ön planda, hem kendini tüm çıplaklığıyla sergiliyor, hem hiç konuşmadan mimikleriyle çok iyi bir oyunculuk sergiliyor ( bir ara içtiği viskilerden gerçekten sarhoş oldu zannettim ya da gerçekten sarhoştu:) ), aynı zamanda da bitişte, selam anında geride kalmayı düşünecek kadar da oyuncusuna saygılı...
Çok eğlendim, çok güldüm, çok düşündüm, bazı yerleri oyunun seri akışı içinde anlamakta güçlük çektim ama çok da beğendim. Bence %20 dolu salona değil, ful salona oynamayı hak eden bir oyun...