28 Ocak 2014

Doktor Uyku - Stephen King


Stephen King kitaplarıyla tanıştığımda henüz 12 yaşındaydım. İlk okuduğum kitabı "Tepki" 'yi daha sonra "Hayvan Mezarlığı" ve "Medyum" izledi... O zamanlarda kitapları okurken daha az dehşete düşer, daha az korkar, ancak daha çok etkilenirdim. Kitapları, "Carrie", "Kujo", "Hayvan Mezarlığı", "Dolores" , "Medyum (The Shining)" ve "Yeşil Yol" filmleri izledi. Özellikle "The Shining" filmini, Jack Nicholson'un etkili oyunculuğu ve Stanley Kubrick'in muhteşem yönetmenliğiyle defalarca seyrederken "Medyum" kitabıyla da epey pekiştirdim.


Geçtiğimiz yaz, "Medyum"'un devamı "Doktor Uyku"'nun piyasaya çıkacağını öğrendiğimde meraktan deliye döndüm. King, tam 36 yıl sonra tekrar Torrance ailesini ele almış.
O zamanlar küçük bir çocuk olan ve alkolik babası nedeniyle oldukça sorunlu bir çocukluk geçiren Danny Torrance, halen Overlook Oteli'nde yaşadıklarının ve peşini bırakmayan ölülerin etkisindedir. Asla babası gibi olmayacağına yeminler ederken annesini de kaybetmesiyle kendini alkol batağının içinde bulur. Düşkünler evinde çalışmaya başlayan Danny, paranormal yetenekleri ile ölüme yaklaşan yaşlılara son yolculuklarında yardımcı olurken "Doktor Uyku" ünvanını alır. Danny bu arada alkol sorununa da kökten son vermek için çabalamaktadır. 
Aynı şekilde telepatik yetenekleri olan Abra adında bir çocuğun kendisinden yardım istemesiyle Danny, aynı güce sahip çocukların katili, bir grup yaratığın (Onlar) peşine düşer. Çok heyecanlı ve korkutucu başlayan canım kitap, saçma sapan kovalamaca ve savaş sahneleriyle, bir nevi vampir avına döner ve tüm albenisini yitirir. Olaylar Overlook Oteli'nin eski arazisinin üzerinde sonlanırken bir de gereksiz üvey kardeşlik olayı ortaya çıkar.
Yani son söz: Kitaba hevesle başlayıp, "Onlar"ın ortaya çıkmasıyla olaydan soğuyup, tüm ilgimi kaybedip, zorlanarak bitirdim. Stephen King'in çok iyi bir reklamla, çok ses getiren bir iş yaptığını düşünüyorum. Benim beklentilerimi çok karşılayamasa da, okuyanların yorumlarını delice merak ediyorum.



 Doctor Sleep



24 Ocak 2014

Shakespeare


Bu gece, Şehir Tiyatroları Ümraniye Sahnesi'nde, Azerbaycanlı oyun yazarı Elçin'in "Shakespeare" oyunundaydık. 
Shakespeare'e övgü niteliğinde olan eser, bir akıl hastanesinde geçiyor. Kendini Stalin, Sarah Bernhardt, hem karı hem koca ve Venüslü sanan hastalar, yalnızlıktan mutsuz doktor, sürekli intiharı düşünen yaşadığı hayattan mutsuz baş hekim, çalarak mutlu olmaya çalışan hasta bakıcı, tüm bu sıkıntının içinde uzaydan gelen bir adam...
Oyun içinde sergilenen Romeo Juliet 'ten perdeler ve tiradlar... 
Ve herkesi mutluluğa kavuşturan bir yazar: Shakespeare
Ve bir kitap : Romeo ve Juliet
Kim mutlu, kim mutsuz, delilik mutluluğu getirir mi? Kim akıllı, kim akılsız?
Melahat Abbasova'nın yönettiği oyun, maalesef sıkıcı olmaktan kurtulamıyor.
Her şeyden öte, Şehir Tiyatroları'nı yaşatmak lazım diye düşünenlerdenim... www.ibst.gov.tr web adresinden kolaylıkla ve çok ucuza bilet alabilirsiniz. Bu sezon tüm oyunlara bilet almayı hedefliyorum.

20 Ocak 2014

Yedinci Gün - İhsan Oktay Anar


"Puslu Kıtalar Atlası" kitabı ile tanıdığım ve çok sevdiğim, ardından "Amat" ve "Suskunlar" ile okumaya devam ettiğim dil ustası yazar İhsan Oktay Anar'ı okuma çabam "Yedinci Gün" ile maalesef sona erdi. 
Anar, bildiğimiz üzere ağır tarihi bilgilere kitaplarında yer verir. Romanları adeta birkaç hikayenin bir araya gelip bütünü oluşturmasıdır. Bazen kendinizi kitaba sonuna kadar vermiş bulurken bazen de ne kadar çaba sarf ederseniz sarf edin, aynı sayfayı bir kaç kez okurken bulursunuz kendinizi. Osmanlıca, Farsça, Arapça, Eski Türkçe kelimeler sizi çılgına çevirir ve sürekli sözlük kullanma gereği duyarsınız.
"Yedinci Gün" de herhangi bir zamanda herhangi bir Osmanlı Padişahı'nın başına gelen bir öyküyle başlıyor. Aman Allahım ne kadar güzel betimlenmiş her şey diyorsunuz. Sonra da yavaş yavaş hikayeden kopup kah aradaki ilişkileri anlayarak kah anlamayarak kitabın sonuna geliyorsunuz. (Ya da benim için aynen böyle oldu). 
Roman, üç bölümden oluşuyor: Baba, Oğul, Hayalet (bana "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh Adına"yı çağrıştırdı...)
lk bölümde  zeki, üç kağıtçı ve bencil  İhsan Sait, sadece fotoğrafını ve mektubunu görerek bir prensese aşık olur ve ona ulaşacak bir zeplin yapmaya çalışır. İkinci bölümde, genç bir erin Sarıkamış'taki savaş tecrübesini okuruz. Son bölümde, 1934 yılında, İhsan Sait'in hayaleti geleceğe ulaşır...


Kısacası bunu söylemekten utanıyorum ama hiç bir şey anlamadım ve artık İhsan Oktay Anar okumaktan vazgeçtiğimi herkese açıklıyorum...






18 Ocak 2014

Doğu'dan Uzakta - Amin Maalouf


Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf'un son kitabı "Doğu'dan Uzakta", ülkelerinde çıkan iç savaşın ardından farklı yönler çizen bir grup arkadaşın hikayesini anlatıyor.
Aslında kitapta geçen ülke, herhangi bir Orta Doğu ülkesi olabilir. Kaos, karşıt düşünceler, çıkar savaşları doğrultusunda orada yaşayan insanların yakasını bırakmaz. Gençlik hayalleri bir bir sönerken yitirilen ülkenin ardından bakakalmak adeta bir kaderdir. Farklı dinler, kültürler, milletler, ırklar, ve mezhepler, bir arada sorunsuzca yaşayacaklarını düşünürken yanılırlar. Maalouf, bir grup arkadaşın yaşadıklarında bize Doğu'yu yansıtır.
Çareyi Fransa'ya kaçmakta bulan ve o günden beri ülkesine ayak basmayan Adam, bir gece yarısı aldığı telefonla, yıllardır görüşmediği en yakın arkadaşının ölüm döşeğinde olduğunu öğrenir. Arkadaşının çağrısına tereddütle yaklaşan Adam, ülkesine dönünceye  kadar, Murat vefat eder. Aynı zamanda üniversite arkadaşı olan Murat'ın eşi Tania ile beraber Naim, Albert,Ramiz, Ramzi, ve Semiramis'in tekrar bir araya gelme ve olaylarla yüzleşme zamanı artık gelmiştir. Adam, aksini düşünse de bir türlü doğduğu toprakları bırakıp Fransa'ya geri dönemez. Eski arkadaşları tekrar biraraya getirmeyi misyon edinir. Bıraktığı ülke belki çok değişmiştir ama dostluk her zaman bakidir...
 "Doğu'dan Uzakta" da beni etkileyen çok bölüm oldu. Bunlardan alıntı yapmadan geçemeyeceğim:
*
" Din elbette önemli, ama aileden, arkadaşlıktan, sadakatten daha önemli değil. Ahlakın yerine dini geçiren insanların sayısı durmadan artıyor. Sana caiz olandan ve olmayandan, mübahtan ve mekruhtan bahsedip sözlerini alıntılarla destekliyorlar. Bence neyin dürüstlüğe veya adaba uygun olduğuyla uğraşsalar daha iyi ederler. Bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyaçları kalmamış gibi davranıyorlar."
*
"Bir insanın inançları öyle emrettiği için şu veya bu içecekten, şu veya bu besinden uzak durması, saygı duyduğum bir tavır. Ben bunun başkalarına dayatılmasını , hele bu işe hükümetlerin karışmasını kabullenemiyorum."
*
Amin Maalouf'un bu sıcacık dostluk hikayesi, kesinlikle okunmaya değer bir kitap. Beklenmeyen sonu ise bence kitabın bonusu...



Les Désorientés





10 Ocak 2014

Aile Çay Bahçesi - Yekta Kopan


Öyküleriyle tanınan Yekta Kopan'ın ikinci romanı "Aile Çay Bahçesi", bir solukta okunan, samimi bir kitap. Adıyla sizi çocukluğunuza, gençliğinize götürürken bir aile dramına ortak oluyorsunuz.
Olaylar, ailenin büyük kızı Müzeyyen'in ağzından anlatılıyor. Müzeyyen, annesinin, büyükannesinin biriciği... Müzeyyen; süslenmiş, güzelliklerle bezenmiş demek... Her şeyde iyi olmak zorunda, ta ki hiç istemediği halde doğan, yıldızlığını elinden alan kızkardeşi Çiğdem aileye katılana kadar. Çiğdem'in doğumuyla çok sevdiği annesi ölürken babası da gittikçe evden uzaklaşıp Müzeyyen'i küçücük dünyasında delice kıskandığı kardeşi ve büyükannesiyle yalnız bırakıyor. Ve bu durumda Müzeyyen'e "kötü" olmak düşüyor. Çiğdem'e karşı son derece hoşgörüsüz ve uzak bir abla oluyor.
Bir gün babasının ölüme adım adım yaklaştığı haberiyle soluğu çocukluğunun anılarıyla dolu yazlık evlerinde alıyor. İki kızkardeş, beraber o güne kadar görülmemiş bir yakınlaşma yaşarken diğer yandan babalarıyla da hesaplaşırlar. Bu esnada, Müzeyyen aslında hepsini gönlünde kucakladığının farkına varır ve babasının son yolculuğunda ona düşen görevi tereddütsüz yerine getirir.
Yekta Kopan'ı "filuçuşu" blog sitesinde de takip ediyorum. Televizyona yaptığı kültür ve sanat içerikli programlar ve tweeterdaki yorumlarıyla da çok başarılı... "Aile Çay Bahçesi" kitabı da beni derinden etkiledi. Mutlaka okuyun diyorum.