27 Ekim 2016

Havva'nın Üç Kızı - Elif Şafak


“Bit Palas” ile başlayan iyi bir Elif Şafak okuru olma hikayem inişli çıkışlı olarak devam ediyor. Yazarın bu ilk kitabı beni kendimden geçirirken daha sonraki kitaplarını “Baba ve Piç” hariç oldukça vasat bulmuştum; ta ki gözdem “Aşk” romanına kadar… Bence Şafak’ın başyapıtı oldu bu kitap… Son kitabı “Havva’nın Üç Kızı” ise benim için tam bir hayal kırıklığı oldu… Bundan sonra da yazacak Elif Şafak ve ben yine kitaplarını ilk okuyanlardan olacağım; o da ayrı mesele…
Bir kere romanın adı "Havva'nın Üç Kızı" ve biri ateist (Şirin), biri iyi Müslüman (Mona), biri arafta(!) (Peri) kalmış üç Müslüman kızın Oxford'da kesişen hayatlarını anlatıyor. Ancak kitap sadece Peri'nin hayatına odaklanırken diğer ikisi sadece figüran görevi görüyor. Elif Şafak, diğer ikisinin hayatını konu eden başka kitaplarla bir üçleme yaparsa kendini okuyucuya ve aynı zamanda Mona ve Şirin'e affettirebilir diye düşünüyorum.
Peri, hayatı boyunca arada kalmış, yani Elif Şafak'ça "arafta" bir karakter. Peri'nin annesi oldukça dindar ve muhafazakar ve bir tarikata üye. Babası ise tam bir materyalist ve dinle dalga geçiyor. İki abisinden biri solculuğu tercih edip ideolojisi uğruna hapislere girerken diğeri sağ görüşü destekliyor. Aslında Şafak'ın kitapla ilgili pek çok röportajında belirttiği gibi ailede Türkiye'nin demografik yapısını gözlemlemek mümkün... Peri, çocukluğunda yaşadığı ve kitabın sonuna doğru ortaya çıkan bir aile sırrı nedeniyle bir bebekle ilgili kabuslar ve hayaller görüyor. Oxford'a okumaya gittiğinde de bu hayal peşini bırakmıyor. Oxford'da Tanrı inancını ders olarak işleyen Prof. Azur'dan ders almaya başlıyor ve bir şekilde ondan etkileniyor. Peri'nin hezeyanları, okulu bırakması ve profesörün okuldan atılması aynı zamana rastlıyor. Sonradan anlıyoruz ki Peri arafta :) kalıp Prof. Azur ile ilgili vermesi gereken ifadeyi okul yönetimine vermemeyi tercih etmiş. 
Günümüzde ise Peri'yi, zengin ve saygın bir eşi olan, ergen kızıyla geçinemeyen, ikiz çocukları olan bir kadın olarak görüyoruz. Seçkin arkadaşlarının evinde, şehrin ileri gelenlerinin olduğu bir akşam yemeğinde, sıkıcı konuşmalar arasında, bir dolaba saklanıp yıllar önceki küskünlüklerini çözmeye çalışırken gerçekten anlamakta zorluk çektiğim ve bir mana veremediğim bir sonla kitap bitiyor. Bense "bu mu yani?" diyerek kitabı diğer Elif Şafak kitaplarımın arasına -ki aralarında eksik yoktur- kaldırıyorum...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder