24 Şubat 2017

Arrival / Geliş



Şimdiye kadar izlediğim dünyaya uzaylıların ziyareti ile ilgili filmler muhakkak, gerilim, aksiyon yüklü olup bir avuç dünyalının onları yok etmesi veya evlerine göndermesi ile sonuçlanırdı.  "Arrival" da da uzaylılar dünyanın 12 ayrı noktasına 12 ayrı uzay gemisi ile inerler ancak bu sefer dünyadaki bilim adamları onların neden geldiklerini öğrenmeye çalışarak oldukça insancıl yaklaşımlar sergiliyorlar. Bu filmde her iki taraf da geliştirdikleri bir ortak dil aracılığıyla iletişime geçiyorlar. Bu iletişimde dil bilimci profesör Louise Banks (Amy Adams) ve fizikçi Ian (Jeremy Renner)’in önemi büyük.
Filmin başlangıcında, Louise’in kızıyla yaşadığı trajik olaya tanık oluruz. Kızını çok küçük yaşta kanserden kaybeden Louise, acısını daima içinde yaşarken flashbackler olarak düşündüğümüz sahneler aracılığıyla aslında henüz yaşanmamış bir geleceği görmekte olduğunu anlarız. Uzaylılarla iletişime geçerken edindiği “ileriyi görme” yeteneği ile gelecekten hiç de iyi olmayan haberler alırken gelecekte ne denli üzüleceğini bilse de yaşanacakları deneyimlemeyi göze alır. Bu durum ilerde onun yapayalnız kalmasına neden olsa da…
Filmde uzaylılar oldukça çirkin tasvirlenmiş. 7 bacaklı ahtapota veya mürekkep balığına benzeyen yaratıklar ve yer çekimine meydan okuyup havada asılı duran mezar taşı şeklinde uzay gemileri, filme fantastik bir gerilim yüklüyor. (Uzaylılar illa böyle ürkütücü mü olmak zorunda?)

Film, Ted Chiang’ın “Story of Your Life” isimli kısa hikayesinden senaryolaştırılmış. Arrival, oldukça özel bir film. Ve size bir soru soruyor: "hayatınızın nasıl olacağını bilseydiniz yine de hiçbir şeyi değiştirmeden yaşamaya devam eder miydiniz?" Ve bu soruyla da düz bir bilim-kurgu filmi olmayıp felsefi bir derinlik taşıdığını gösteriyor. Ben Arrival’ı çok beğendim… İzleyiciyi düşünmeye davet eden, başarılı bir kurgusu var filmin. La La Land gibi bir film Oscar’ın kuvvetli adayı olmasaydı benim favorim Arrival olurdu diyebilirim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder