Romanlarıyla
söylenemeyenleri hiç çekinmeden anlatan, 12 Eylül askeri darbesi, 6-7 Eylül
olayları, Dersim katliamı gibi gerçekleri hiç unutturmayan, Vedat Türkali’nin
son kitabı “Bitti Bitti Bitmedi”, Diyarbakır ve Adana cezaevinde başlayıp
İttihat ve Terakki dönemine dönüp 1915’i anlatıyor.
Türkali, kitabı Kürtler için
yazmaya başlamış ve sonradan Kürtler ve Ermenilerin kaderinin bir olduğunu düşünüp
Ermeni soykırımını da işin içine katmış. Diyarbakır cezaevinde olanları 78’liler
Vakfı’ndaki belgelere dayanarak yazmış. İşkencelere dair anlatılanlar da tamamen
orada yatanların ifadelerine dayanıyor.
Kitabın ana karakteri Murat
(Tarık) 17 yaşında dönemin siyasi olaylarına karışıp Diyarbakır Cezaevi’nde
türlü işkencelerden geçmiştir. Hapishaneden sonra Bulgurlu’da, kiralık bir evde
oturmaya başlar. Halası ve eniştesinden gelen düzenli parayla geçinmeye
çalışır. Hapishanede olanlar nedeniyle travma yaşayan Murat’ın ilgisini hiçbir
şey çekmemektedir. Halası bir gün Murat’ı Mısır Çarşısı’nda bir dükkana
götürür. Askere giden katibin yerine geçici bir süre bakması istenmektedir. Bu
durum hoşuna gitmese de orada Lüsi adında bir Ermeni mimarla tanışır. Lüsi’nin
Fransa’da yaşayan dedesinden başka yakını yoktur. Kısa sürede Murat ve Lüsi
yakınlaşırlar. Lüsi dedesiyle birlikte atalarının yaşadığı Erivan’ı ziyaret
eder. Dönüşlerinde dede Murat’a kendi hayat öykülerini ve Ermenilere yapılan
haksızlıkları anlatır.
Lüsi ve dedesi gezilerini
aslında Erivan yerine 1. Dünya Savaşı’nda ailenin sürgün edildiği Suriye’ye
yapar. Dönüşte Hatay’a geçip birkaç ay da orada kalırlar. Lüsi orada, 1933’te
yayınlanan Werfel’in “Musa Dağ’da Kırk Gün” romanını okur ve çok etkilenir.
Kitapta 1915 Tehcir olaylarında Musa Dağ eteklerinde kurulu yedi Ermeni Köyü’nün
bir araya gelip teslim olmaktansa direnmeyi seçmesi anlatılmaktadır. Bu roman
aynı zamanda başlayan Yahudi soykırımına karşı da bir uyarıcı olarak görülüp
yıllarca Avrupa’da yasaklanmıştır. (-ki bu kitabı da aldım ve en kısa sürede
okumak istiyorum)
Murat ve Lüsi evlenirler ve
ikiz kız çocuğuna sahip olurlar. Kızlar dört yaşına gelince Ermenistan’da son
bulan bir seyahate çıkarlar. Önce doğdukları topraklara gelirler. Dedesi burada
Lüsi’ye annesinin hikayesini anlatır. Köylerindeki Ermenileri öldürmeye
askerlerin kurşunu yetmeyince hepsini birbirine bağlayıp uçurumdan aşağı
atmışlardır. İçlerinden Lüsi’nin annesi Maral kurtulmuştur. Maral da bir gün uçurumun
kenarında ot toplarken kimin Ermeni olduğunu fitneleyen askerle kavgaya
tutuşmuş ve ikisi de uçurumdan yuvarlanarak ölmüştür. Dede ikizlerin ellerine
Ermenice ve Türkçe “bitmedi, bitmeyecek” yazan kağıtlar tutuşturur ve onları
aşağı atarlarken “bitti mi?” diye bağırır.
Romanın son cümlesi de bu olur “bitti mi?” Hayat
yaşandıkça ve devirler değiştikçe hiçbir zulüm bitmez. Biri biter, bir diğeri
başlar… Keşke bitse…
No comments:
Post a Comment