Artık onun hakkında bir şeyler yazmanın zamanı geldi. Onun
yokluğunun ayrımına ancak varıyorum. Onu hatırlamaksa burnumun ucunda bir sızı…
O benim minik kızımdı. Ben onun sahibi değil, seçtiği
kişiydim; ikimizin yaşadığı ev ise onun bu dünyada yaşamak için seçtiği yuvaydı.
Neyini sevmişti bilmiyorum. Kokusunu mu, yoksa benim onun cinsinden olanları
çok sevdiğimi ve onu baş tacı yapacağımı mı hissetmişti.
Onu ilk kez bir aralık akşamı, işten eve geldiğimde, 4.
Kattaki dairemin paspasında gördüm. Kocaman bir kafası, şirin mi şirin bir yüzü
ve sanki hemcinsleriyle bir kavgadan galip çıkıp sıvışmışcasına yırtık kulakları vardı.
O gece apartmandaki herkese sordum “sizin mi” diye ancak kimse tanımıyordu onu.
Bizim sitede kediler sevilir ve beslenirdi. “Dışarı bırakın kendine bakar”
dediler. Ben de birkaç saat sevip ta beş kat aşağıya, bodrum kata bıraktım.
Gece yatmadan önce çöp koymak için kapıyı açtığımda onu yine
eski yerinde, paspasın üzerinde buldum. Ve hiç kıyamayıp yine içeri aldım.
Ertesi gün işten eve gelirken aldığım çiş-kaka kabı ve kuma kadar benim miniğim
evimize hiçbir şeyini yapmamıştı. Nasıl da biliyordu işini… Tam bir ay boyunca sormadığım
kimse kalmadı ve onu alıp evinde besleyecek kimseleri bulamadım… Ayvalık’taki
yazlığa bile götürdüm, oralarda da bırakmaya kıyamadım… Veee en sonunda ona bir
isim verdim: Çıtır…
Benim asansöre binip katta indiğim anı hisseder ve kapıyı açana kadar miyavlamalarıyla sabırsızlandığını belli ederdi. Eve her geldiğimde ilk işim onu adeta Elmyra (bknz. hayvanlara bayılan ve sevgisiyle bayıltan çizgi film karakteri, Acne Gezegeni) gibi kucaklayıp, kollarımla sıkıştırıp öper koklar severdim. Çıtır ise "neler saçmalıyorsun sen" gibilerden son derece vakur bir havayla durumu idare eder, çok sıkılırsa ciyaklayıp kendini benim kollarımdan kurtarır, durumdan hoşnut kalırsa patisini sevgiyle yanağıma koyardı...
O benim her şeyim oldu… Kızım, arkadaşım, sırdaşım, kız kardeşim… Ağladığımda ve üzüldüğümde beni hep teselli etti. Sevincime ortak oldu. Beni hep mutlu etti… Beni seçmişti… Ben de onu mutlu etmeğe çalıştım…
Sonra kardeşim aramıza katıldı… O Mete’yi ve Ali’yi bana
kıyasla daha bir başka sevdi… Eee ne de olsa dişi kediydi… Onu öpmelere, sevmelere
doyamadım. Evlenip evden ayrıldığımda galiba bana biraz gönül koydu… Son 8
seneyi Mete ile birlikte burun buruna yaşadı:) Mete onu herşeyden ve herkesten farklı sevdi...
Benim minik kızım, geçtiğimiz ay 16 yaşındayken hayata
elveda dedi… Biz de en yakınımızdan birini kaybettik... Hep beraber Kuzguncuk Bostanı’na gömdük… Onun kokusunu, sıcaklığını, canlılığını,
güzel yüzünü unutmam mümkün değil. Bir daha bir kediye sahip çıkmam da… Bazen
Mete ile konuşurken Çıtır’ı sormak üzereyken zor tutuyorum kendimi. O kadar alışmışım
ki telefonda mutluluk gurultularını duymaya… Rahat uyu benim minik kızım, seni
hiç unutmayacağım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder