29 Mart 2020

Kırılma Noktası - Yiğit Bener



1999 yılını ve ardı ardına gelen yıkıcı depremleri hatırlayanınız çoktur. Ağustostaki depreme uyurken yakalanıp bu şiddette bir doğal gücün bitmek bilmeyen sarsıntılarıyla şaşkınlık ve korkuyu aynı anda hissedip ardından hayatta kalma iç güdüsüyle kendimizi evden dışarı atmış ve bir müddet arabalarda, sokaklarda kalmış sonrasında eve alışmamış epey zaman almıştı. Tüm dünyanın covid-19 ile cebelleştiği şu günlerde ise tam tersi. Kendimizi güvende hissettiğimiz evlerimizde hain virüsü içeri sokmamak için savaşmaktayız şu an. Bu günler de geçecek deyip ruh sağlığımızı korumaya çalışıyoruz... Mesela ben bu evrede eksik yazılarımı tamamlayabilirim eğer kafamı toplayabilirsem...

Ünlü edebiyatçımız Vüsat O. Bener'in yeğeni olan Yiğit Bener de ikinci romanı olan "Kırılma Noktası"nda 17 Ağustos depremini konu ediyor. Üniversitede öğretim görevlisi olan Selin, ünlü bir yazar olan eşinden boşanınca bunalıma girer ve kendini toplayabilmek için bir roman yazar. Amerika'da yaşayan ve bir üniversitede edebiyat hocası olan yakın dostu Levent'e romanından bölümler gönderir ve ondan fikir almak ister. Romanın konusu ise 17 Ağustos'ta yaşanan depremdir... Bu depremde yıkılan yaşamlar, yurt içinden ve yurt dışından gelen yardımlar ve olağanın üstünde insani dayanışma... 

Üç farklı taraftan bakılıyor olaya... Selin'in roman yazma sürecindeki duygusal gel-git leri, Levent'in Amerika'dan ikinci bir göz olarak hem romanı hem de Selin'in durumunu değerlendirmesi, ve romanın kendisi... Resmi kayıtlara göre 7,4 şiddetinde 45 sn. süren ve yirmi bin kişinin öldüğü bir depremin hatıratı olarak okunabilecek bir roman "Kırılma Noktası"... O zamanın kaosunu çarpıcı bir şekilde dile getiriyor.  Bu günlerin romanını kimler yazacak bakalım seneler sonra... 




21 Mart 2020

Beni Asla Bırakma- Kazuo Ishiguro


Kazuo Ishiguro, 2017 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Japon asıllı bir İngiliz yazar.  Bir İngiliz malikanesinde geçen "Günden Kalanlar" romanı ve uyarlama filmi ile tanıyoruz kendisini. Yazarın  “Never Let Me Go” olan eserini YKY “Beni Asla Bırakma” adıyla 2007 yılında Türkçe'ye kazandırmış. Eserin arka kapağında ve ilk sayfasında Beni Asla Bırakma’nın yayımlandığı yıl Time tarafından İngilizce yazılmış en iyi yüz roman arasında gösterildiği de söyleniyor. Ben kitabın romantik adına ve bir o kadar da romantik kapağına bakarak bir aşk romanı alıp okuyacağımı düşünürken distopik bir bilim kurgu romanı okuduğumun ayrımına sonradan vardım... Hele kahramanlarımızın tıp alanında kullanılmak üzere yaratılan klonlar olduğunu anladığımda kitabın sonu gelmişti maalesef...
Beni Asla Bırakma, otuz bir yaşındaki Kathy H.'nin organ bağışçılarına bakıcılık yaparken, eğitim gördüğü Hailsham'dan iki arkadaşının yeniden hayatına girmesi üzerine eski günlerini anımsamasıyla başlıyor.  Eser üç bölümden oluşuyor: Birinci bölüm Kathy'nin Hailsham’daki hayatını, ikinci bölüm Kulübeler’deki hayatını ve nihayet üçüncü bölüm Bakıcı olduktan sonraki hayatını anlatıyor. 
Hailsham, bir malikane ve burada eğitim görenlerin türlü yetenekleri olduğuna ve bu yeteneklerin mahsüllerinin "Madam" adı verilen biri tarafından sergi amaçlı toplandığına inandırılıyorlar. Dış dünya ile ilişkileri olmayan ve kendilerinin "özel" olduğuna inanan öğrenciler, geçmişlerine ve kim olduklarına ait hiç bir şey hatırlamıyor. Ancak büyük sınıflardakilerden ve gözetmenlerinden duydukları kulaktan dolma bilgilerle Bağışçılık' ve 'bakıcılık' gibi kavramlar beyinlerine kazınıyor. 
Kathy de Hailsham'daki, organ nakli için yaratılan klonlardan biri.  Çocuklar, on altı yaşına kadar burada eğitilip ve 'bağışlar' için hazırlanıyor. Her klon, bağışçı olmadan önce bir süre bakıcılık yapıyor. Bakıcıların görevi, bağışçılara bağıştan sonraki zor dönemde bakmak. Kathy, Hailsham'daki en iyi arkadaşları Ruth ile Tommy'nin bakıcısı oluyor. Üçüncü bağışında artık gücü kalmayan Ruth ve ardından Tommy görevlerini tamamlayarak ölüyor. Zira onların varoluş nedeni, sağlıklı insanlardan kopyalanarak, klonu oldukları insanların ihtiyacı olduğunda, organlarını bağışlamak. Hailsham'daki göstermelik eğitim ve içlerindeki yaratıcı gücü çıkarmaları konusundaki baskı ise onların bir insan olduğunu kanıtlamak için yapılan bir safsata. 
Çocuklar, başarılı çalışmalar ortaya koyarlar. Sonuçta kendileri gerçek olmasa da sanatları gerçektir. Kendilerinin gerçek hayattaki insanların birer kopyası olduklarını öğrenince asıllarını aramaya başlarlar. Bu konuda çok başarılı olamasalar da sonuçta hepsi kadercidir. Sağlıkları elverdiği kadar tıbba ve insanlığa hizmet edip görevlerini tamamladıklarında bu dünyaya veda edeceklerdir. 
Ishiguro başta da değinildiği üzere çağdaş insanı anlatıyor aslında, dünyada öleceğini bilen tek canlı insan ve buna rağmen bile bile sanatla ve sporla ilgileniyor, zamanımız dolana kadar dünyaya, insana ve çevreye yararlı olmak için bir takım uğraşlar içine giriyor ve kaçınılmaz sonla bu dünyadaki görevimizi bitiriyoruz aynı Hailsham'lılar gibi. Bu kitabı henüz okumamış olanlarınız vardır. Bu kadar çok spoiler vermem inanın ki okuma zevkinizi öldürmez aksine daha da arttırır. Keşke ben de öncesinde birkaç yorum okuyup öyle kitabı okusaydım. Kesin daha çok keyif alırdım. Bu arada kitabın bir de filmi çekilmiş. İlk fırsatta izleme listesine almam lazım. Distopik bilim kurgu meraklıları kesinlikle kaçırmasın. Bu arada kitabın kurgusuna ve edebi değerine de şapka çıkarmak gerek... Boşuna Nobel Edebiyat Ödülü alınmıyor...