30 Eylül 2018

Kırlangıç Çığlığı - Ahmet Ümit


Ahmet Ümit, tekrar bir Baş komiser Nevzat kitabıyla karşımızda... Yani mekanımız yine Beyoğlu ve çevresi... Yardımcısı Ali ve Kriminolog Zeynep, sevgilisi Rum Evgenia, Ahmet Ümit takipçilerinin yakından tanıdığı ve sevdiği karakterler. Bu arada Türk romancılar arasında karakterine bu denli sadık olan bir başkasını tanımıyorum... 

Olay, 2017 yılının Haziran ayında, bir çocuk parkında, ensesinden tek kurşun ile vurulmuş, gözünde kırmızı kadife bant olan, sağ kulağı kesik bir cesedin bulunmasıyla başlıyor. Aynı tarzda cinayetler 2012 yılında da görülmüş ve seri cinayet olarak 12 çocuk tacizcisi aynı şekilde ölü bulunmuş. Yani o zamandan beri yakalanamayan seri katil "Körebe" yine öldürmeye başlamış. Olayı araştıran Başkomiser Nevzat ve ekibi, Suriyeli çocukları kaçıran organ kaçakçıları, çocuk tacizcileri, eski emniyetçiler, eski yurt müdürleri, mafya babaları arasında asıl katili bulmaya çalışır. Bu arada kim kurbandır, kim şüphelidir herkes birbirine karışır. 

Ahmet Ümit Suriyeli göçmen sorunu, betonlaşma, organ mafyası, çocuk tacizi gibi son günlerde manşetlerden düşmeyen konuların çerçevesinde oldukça güncel ve polisiye bir roman ortaya çıkarmış. Ben sabık bir okuyucusu olarak pek çok kitabını okudum ve okumaya da devam edeceğim. Tavsiye olunur...












Fiyonklu İstanbul Dürbünü - Gül İrepoğlu



Gül İrepoğlu İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nü bitirmiş. (Yani meslekdaşımız.) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Estetik ve Sanat Tarihi Kürsüsü'nde akademik kariyerine başlayıp. 1997’de Sanat Tarihi profesörü unvanını almış. İrepoğlu, entellektüel kişiliğini ve eğitimini yazdığı kitaplarla okuyucusuyla paylaşmış ve paylaşmaya devam etmekte.Bir anı kitabı olan ve 2009'da yayımlanan üçüncü romanı “Fiyonklu İstanbul Dürbünü” giysilerden yola çıkarak İstanbul’un son 50 yılını konu almakta... Çok sevdiği İstanbul, yaşadığı semtler, ailesi ve sevdikleri, anılarda kalan ve unutulmayan kıyafetleriyle birlikte güzel bir yaşam öyküsüne dönmüş. Sayfaları ve satırları süsleyen fotoğraflar ise bu öyküyü daha da hatırda kalır tutuyor. Çok keyifli bir kitap... Benden tavsiye...







Mucize - Erwing Wallace



Amerikalı çok satan yazar ve senarist Irwing Wallace'ın bu güne kadar yayımlanmış 33 kitabı varmış ve ben de onlardan biri olan "Mucize" yi okuma fırsatı buldum. Günümüzün popüler yazarı Dan Brown kimden mi etkilenmiş sizce bence kesinlikle Irwing Wallace... Din, Vatikan, cinayet, entrika, mucize... her şey 1984 yılında yayımlanan bu kitapta...



Kitaba konu olan Lourdes, güneybatı Fransa'da, Pireneler dağlarının eteklerinde bir kasaba olup Sanctuaires Notre-Dame de Lourdes veya büyük bir Katolik hac yeri olan Domain adıyla bilinmekte.  Lourdes'ta bulunan Massabielle Mağarası'nın 141 yıl önceki bir efsaneye dayanılarak hastaları iyileştirdiğine inanılmakta. Söz konusu efsane 11 Şubat 1858 tarihine dayanıyor. Bernadette Soubirous adlı 14 yaşındaki kız bu mağaradayken beyaz giysileri içinde Bakire Meryem görünüyor. Küçük kıza 17 kez görünen Hz. Meryem, kendisine dua edilmesini ve bir kilise inşa edilmesini istiyor. Bernadette mağarada toprağa dokununca mucizevi şekilde bir kaynak suyu fışkırıyor. İşte bu mağara o tarihten itibaren, tıbbın da kabul ettiği inanılmaz mucizelere sahne olmaya; körler görmeye, felçliler yürümeye başlıyor. Burayı ziyaret edenler Katolik inanışa göre hacı sayılıyor. Kente gelen hacı sayısı ise yılda dört milyonu buluyor. Massabielle Derneği'nin yılda 130 milyon franklık (7.6 milyar lira) bütçesinin % 70'ini hacılardan elde edilen gelir oluşturuyor. Kutsal suyu da bulunan bu mağarada iyileşenlerin sayısı aslında 5 bin. Ancak çeşitli nedenlerle sadece 66 kişinin durumu mucize kabul edilmiş. 






İşte "Mucize" kitabı da bu konu çerçevesinde gelişiyor. Mağarada çok özel bir mucize gerçekleşeceği duyuruluyor ve genç bir Amerikalı, ruhsal bir tedavi umuduyla gelen Ken Clayton; onun nişanlısı Amanda, bir psikolog; tehlikeli ziyaretini gizli tutması gereken güçlü bir Rus yetkili; Grotto'nun baskıyı sembolize ettiği bir Bask teröristi olan Hurtado; Alaycı gazeteci Liz Finch; Kleinberg, bir Yahudi doktoru; Edith Moore, kendi iyileşmesi nedeniyle dikkati çeken İngiliz bir kadın; Ve tutkusu Lourdes'e ulaşmak değil ama kaçmak olan Gisele burada buluşuyorlar. Bir mucizenin yanı sıra bir aşk hikayesi, terörizm ve umut aynı romanda bir araya geliyor. Ben bu eski kitabı çok severek okudum. Bulabilir misiniz bilmiyorum ama sahaf dükkanlarından belki elde edebilirsiniz.

NOT: Yıllar sonra, çok sevdiğim bir arkadaşımın ailesi ile birlikte, iyileşmesi gerçekten mucizeye bağlı bir hastalığı olan kız kardeşi için Lourdas'a gittiklerini öğrendim. Bu durum beni derinden etkiledi. Şu an maalesef kız kardeşi aramızda değil. Ama onu her zaman sevgi ile anıyoruz...




Pamuk Prenses ve Avcı - Lily Blake



Çocukluğumuz ve masallar... İlk aklıma gelen nedense sobanın çıtır çıtır yandığı, karlı kış günleri... sanki kışın dinlenen masallar daha mı çok yer etmiş kafamızda yoksa yaz aylarının rehaveti masallara yer açmamış mı zihnimizde... En sevdiğim masalların başında gelen Pamuk Prenses ve yıllar sonra kocaman olmuşken okuduğum gotik roman "Pamuk Prenses ve Avcı"...

Hikaye değişmemiş tabii... Kötü kraliçe, Pamuk Prenses'in babası ile evlenir ve kral o gece dünyaya veda eder. Kraliçe ve kardeşi tüm sarayı ve krallığı ele geçirirler ve her şey ruhsuzlaşır. Pamuk Prenses, kraliçe tarafından zindana atılır ve bir şekilde kaçmayı başarır. Karanlık ormana dalan prenses, zehirli gazları soludukça uykuya dalar. Kötü kraliçe, karısını kaybettiği için yasta olan sarhoş avcıyı pamuk prensesi bulması için tutar. Avcı, prensesi öldürmeye kıyamaz aksine ona savunma dersleri verir. Bu arada klasik yedi cücelerle tanışılır, onların ve avcının çevresinin yardımıyla kraliçe alt edilip krallık asıl sahibi olan Pamuk Prenses'e geçer...

Bu kitap aslında başrollerini Charlize Teron ve Kristen Stewart'ın oynadığı aynı adlı filmin kitabı. Yıllar sonra bildiğim ve hiç unutmadığım masalı tekrar okumak varmış... Çocuk kalan büyükler okumayı deneyebilir ancak "ben büyüdüm artık" diyorsanız tam bir vakit kaybı...


29 Eylül 2018

Pembe Fili Düşünme - Zeynep Selvili Çarmıklı


Uzun zamandır çok satanlar raflarında bana göz kırpan kitap "Pembe Fili Düşünme", psikolog Zeynep Selvili Çarmıklı'nın kendi yaşadıklarından yola çıkarak kaleme aldığı bir psikolojik rehber kitap.
Yazarımız panik atak ile psikoloji okurken tanışıyor ve yaşadığı deneyimleri, süreçleri bu kitap aracılığıyla okurlarıyla paylaşıyor. Bunu yaşayan bir psikolog olunca da insan bu koskoca evrende yalnız olmadığını hissediyor.  Kaçtığımız duygular üstümüze üstümüze gelir. Her duyguyu korkmadan ve pes etmeden yaşarsak bunlar bizi güçlü kılar ve zamanla bizi yıpratmamaya başlar. Bir kalıba girmek zorunda değiliz, her anımızda mutlu olmak zorunda değiliz, arada yaşanan mutsuzluklar da mutluluk getirir. Her konuda mükemmeliyetçi ve başarılı olmak zorunda değiliz. Hayat hep kolay olmak zorunda değil, zorluklar bizi daha güçlü kılar. İlla çok çok çok para kazanmak zorunda değiliz... Eğer hayatın zor dönemlerinde dingin ve huzurlu kalabilirsek güçlükler bir müddet sonra çözülecektir...v.b.
Psikolog Zeynep Selvili Çarmıklı'dan daha nice paylaşımlar diliyoruz.

Arka KapakPembe fili düşünmemem gerekiyor. Tamam, o zaman kocaman, gri bir balina düşünürüm. Pembe fili düşünme. Balinalardı değil mi su püskürten? O kadar zaman nefeslerini mi tutuyorlar, ne yapıyorlar? Pembe fili düşünme. Geçenlerde aldığım kitabı da düşünebilirim. Pembe fili düşünme. Çok heyecanlıyım başlamak için. Pembe fili düşünme. Pembe fili düşünmemem lazım. Acaba kaç defa düşündüm? Pembe fili düşünme.


Böyle de düşünmemem lazım galiba. Pembe fili düşünme. Pembe fili düşünme. Mini mini bir kuş donmuştu, pencereme konmuştu. Pembe fili düşünme. Of kaç dakika oldu acaba? Pembe fili düşünme. Dakika tutmayı unuttum galiba. Pembe fili düşünme. Pembe fili düşünme.  Acaba telefonum nerede? Kılıfı da pembe! La la la la. Pembe fili düşünme. Pembe fili düşünme.



Yolun Sonundaki Okyanus - Neil Gaiman


Neil Gaiman benim için her zaman "ilginç" hikayeleri akıcı bir şekilde okuyucuyla buluşturan dahi bir yazar olmuştur. Yıllardır okumak istediğim ve bu yaz okuma fırsatı bulup offflaya puffflaya zorla da olsa bitirdiğim "Amerikan Tanrıları" kitabını ayrı tutuyorum...

Neyse bu yaz da daha yeni Amerikan Tanrıları bitmiş, araya da Coelho'nun "Hippi" kitabını alıp bitirmiştim ki kardeşim Gaiman'ın "Yolun Sonundaki Okyanus" kitabı ile gelip bir de bir gün içinde bitirince, bir müddet Gaiman okumam diyen ben hemen kitaba sarılıp bir gün içinde bitirivermeyeyim mi... İşte kitabın özeti bu... Gaiman, yine döktürmüş anlayacağınız...

Kimin öldüğünü bilmediğimiz bir cenaze töreninin ardından çocukluğunun geçtiği Sussex'e düşer kahramanımızın yolu... Yolun sonu Hempstock'ların çiftliğine çıkar. Kahramanımız, çocukluk arkadaşını göremese de annesi ile sohbete başlar ve anılar teker teker canlanır. Okumayı çok seven bir çocuk ve hiçbir davetlinin gelmediği bir doğum günü partisi... Arkadaşlar yerine kitaplarla geçen bir çocukluk, sevimsiz kız kardeş, çalışan ilgisiz anne ve yeri geldiğinde şiddet uygulamaktan da kaçınmayan anlayışsız baba... Bir de bunlara korkunç özelliklere sahip olan ve bu özelliklerini sadece kahramanımıza gösteren bir dadı ekleyin... Hempstock ailesinin küçük kızı Lettie, arkadaş yokluğunu giderse de kahramanımızın başına gelecek türlü fantastik olayların da kapısını aralar. 

Yeni bir Neil Gaiman kitabı, okurları için yepyeni bir dünya demek. Öyküleri, efsaneleri, şarkıları, mitolojik karakterleri, fantastik olayları ve tüm savunmasız halleriyle insanları buluşturan çoğu zaman karanlık ve ürkütücü, buna rağmen –belki de bu yüzden– her zaman şaşırtıcı ve davetkâr bir dünyanın o sayfalarda gizlendiğini bilmek… Yolun Sonundaki Okyanus çocukluk korkularının, yetişkinlerle kurulan sancılı ilişkilerin ve arkadaşlığın tanıdık ama bir o kadar da karmaşık dünyasına davet ediyor bizi. Bu arada bir çocuğun gözünden ailesini, korkularını, en iyi arkadaşı olan kitapları ve sonra hayatında büyük yer edinen 11 yaşındaki Lettie'yi, gerçek arkadaşlığı ve yeri geldiğinde okyanusa dönüşen gölü dinleriz ve bu yolculukta ona eşlik eden minik kedileri... 

Gaiman, okuru inanılmaz bir fantastik maceraya sokuyor. O kadar naif ve hüzünlü ki bu yolculuk gerçekten elinizden düşmeden bir solukta okunuyor... Seni bu kitapla affettim Neil Gaiman :))


The Ocean at the end of the Lane



Elia İle Yolculuk - Zülfü Livaneli



Elia Kazan, 1909 yılında, Kayserili bir Rum ailenin çocuğu olarak İstanbul'da dünyaya gelir ve 4 yaşında ilen Amerika'ya göç eder. Tiyatro eğitimi görür ve yönetmen olarak büyük ün kazanır. 5 kez Oscar'a aday gösterilir ve 2 kez en iyi yönetmen ödülünü kazanır. 3. Oscar'ını yaşam boyu onur ödülü olarak alır ancak salonun yarısı tarafından protesto edilir. Bunun nedeni, kendisi de eski bir Amerikan Komünist Parti üyesi olan Kazan'ın , komünistleri zayıflatma döneminde, iktidarın baskısı ile HUAC'a (Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi) ifade vererek sekiz komünist arkadaşını ifşa etmesidir. Bu durum, Kazan'ın hayatında bir kara delik gibi kalır. Daha sonra yazdığı "Uzlaşma" kitabında bu hareketi neden yaptığını açıklamaya çalışsa da kendini toplum önünde aklayamaz.


Elia Kazan, kendini Amerikalı ve Rum'dan ziyade Anadolulu gibi görmüş ve birçok defa Anadolu'yu, doğduğu toprakları ziyarete gelmiştir. Bu ziyaretleri sırasında tanışıp dost olur Zülfü Livaneli ile... Livaneli de birlikte yaptıkları son yolculuğu, tüm samimiyetiyle kaleme alır. İçinde samimi itiraflar da vardır, koskoca Hollywood'a nice ünlüler kazandırmış, nice harika eserler armağan etmiş Kazan'ın gözüyle Anadolu da... Bu bir yol hikayesi... Kahramanı, ömrünün son demlerinde bir adam... Doğduğu topraklardan kopamayan, hüznünü, pişmanlıklarını, mutluluk ve başarılarını beraberinde getirip son ziyaretinde adeta günah çıkaran bir deha... 


Zülfü Livaneli'nın "Elia ile Yolculuk" kitabı sizi samimiyetiyle sarıveriyor. Ben çok sevdim...