21 Aralık 2011

Paris'te Bir Gece Yarısı - Midnight in Paris



Her zaman Wooddy Allen'in bir dahi olduğunu düşünmüşümdür.... O çirkin ufak tefek adam son derece zekidir ve kendinden söz ettirirken cebini doldurmasını da çok iyi bilir -yani karşısında her açıdan şapka çıkarılır...
"Paris'te Bir Gece Yarısı" filmi, tipik Wooddy Allen senaryosuyla başlıyor. Evlenmek üzere olan bir çift, istenmeyen damat, şımarık ve ne istediğini bilmeyen bir kız, yazar olmaya çalışan romantik kahramanımız ve arka planda yine inanılmaz bir şehir olan Paris... İnanılmaz turistik görüntüler, Paris'i gidilmesi ve gezilmesi gereken en güzel şehir yapmış ve yönetmen burada parayı hakketmiş... (Bir gün birinin aklına gelip de uygun parayı verse de sevgili Wooddy Allen hakkıyla bir İstanbul filmi yapsa keşke... işte en büyük reklam bu olur...) Eğlenceli sahneler bir müddet sonra yerini eskinin Paris'ine bırakıyor, kahramanımız Gil, esrarengiz bir şekilde fantastik bir dünyaya adım atarken kendini en sevdiği yazarların, ressamların, müzisyenlerin dünyasında buluyor... Bu sahnelerin gerçeğe aykırılığı beni biraz sıksa da günümüz sahnelerinin hareketliliğinin sürüklediği film, Gil ve İnez'in ayrılıp, Gil'in Paris'te kalmayı seçmesi ve yeni bir arkadaşlığa merhaba demesiyle bitiyor...
Nostalji ve "Altın Çağ" arayışı her devirde sürüp giderken kimsenin yaşadığı devirden mutlu olmadığını fark ediyoruz. Film fantastik sahnelerinde zaman zaman komedi filmlerini aratmıyor ve sadece bir tebessüm olarak pek de ikinci kez izlenmeye değmeyen filmler rafında yer alıyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder