İsveçli yazar Stieg Larsson'un" Millenium Üçlemesi" serisinin ilk kitabı olan Ejderha Dövmeli Kız'ı 2 sene önce severek okumuştum. Başlarda İsveç isimlerine yabancı olmamdan dolayı anlama güçlüğü çeksem de ilk 100 sayfanın sonunda beni inanılmaz saran romanı 3 günde bitirdim... Daha sonra serinin 2. ve 3. kitaplarını çıktığı an alıp bitirdim... Alman, İsveç, Danimarka ve Norveç ortak yapımı olan 2009 yılında çekilmiş filme de koşarak gittik. Yine diğer iki film, kitapları pekiştirmeme yardımcı oldu... Doğrusu kitaplara saygı duyularak yapılmış çok içten filmlerdi bunlar ve başroldeki Noomi Rapace oldukça gerçekçiydi... Sonuçta neden Hollywood sineması bu filmi yeniden yorumlayıp çekme sevdasına düştü bilmiyorum ama ben Avrupa Sinemasını her zaman Hollywood sinemasına tercih ederim ve çevremdeki herkes bu durumdan nefret eder...
Gelelim David Fincher imzalı filme: Fincher, filmografisi ile ilgi çeken bir yönetmen. "Oyun", "Dövüş Klubü", "Yedi", "Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi" daha şimdiden kült olmuş filmler. Yani Hollywood baştan kazanmaya oynamış... Filmin cast'ı gayet başarılı olmuş. Özellikle, kötü bir çocukluk geçiren ve yeni yeni sosyalleşme yolunda olan ejderha dövmeli ve piercingli "acayip" yaratık Lisbeth Salander'i canlandıran Rooney Mara övgüye değer bir performans gösteriyor. Soğuk İsveç manzaraları içimizi üşütürken, set sanki Avrupalı yapımcılar tarafından Hollywood'a kiralanmış da "buyurun bakalım bir de sizin marifetlerinizi görelim" demişler izlenimi yaratıyor. Senaryo hafif dokunuşlarla kitaptan saptırılırken her iki filmi izleyip aynı zamanda kitabı da okuyanlar için soru işaretleri ve karmaşalar yaratıyor. Örneğin gerçekte Avustralya'da ortaya çıkması gereken Harriet İngiltere'de bulunurken diğer kuzenlere ne olmuştur? Martin diğer kadınları nasıl ve niye vahşetle katletmiştir?
Benim önerim önce bu filmi izleyin, sonra ilk kitabı okuyun, üzerine Avrupa yapımı filmi seyredin; gerçekten hepsi de vakit ayırmaya değer...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder