2007 yılından beri sevgili Moshonis ile yaptığımız Yunan
adaları seyahatinin en keyifli ve en güzel durağı olan Symi’ye bu yaz da birkaç
kere uğramadan edemedik. Daha önceki senelerde, günü birlik de dahil olmak
üzere, elimizi kolumuzu sallayarak, sanki kendi ülkemizmiş gibi rahatça
girdiğimiz bu güzel adaya artık giriş için yaklaşık yarım gün süren bir gümrük
muamelesinden sonra girebiliyoruz.
Bu sene, Nena teknesinden arkadaşlarımızla yapacağımız 10
günlük Yunan Adaları turu çerçevesinde ilk durağımız Symi oldu. Symi, u
biçiminde bir doğal limanın çevresinde, tepelere yayılarak şehirleşmiş. En
yüksek bina, 4 katlı, baktığınızda birbirinin aynı gibi görünen, ancak detayda
birbirinden farklı binalar, göze oldukça hoş görünüyor. Bence dünyada mimarlar,
şehir plancıları ve belediyecilerin en önce görmesi gereken şehirlerden biri
Symi… Binaların renkleri sarı, mavi, yeşil ve kiremit renginin tonlarından
ibaret ve hiçbir bina, diğerlerini ezmiyor, tüm inşaatlar çevreye saygılı.
Kıyılarımızdan en fazla anca 7 mil uzaktaki Symi adasına tüm kıyı şeridimizdeki
belediyelerin, teknik gezi yapmaları ve bir şeyler öğrenmeleri şart…
İlk günümüz, merkezdeki tek plaj olan Nos Beach'de geçti. Öğlen sıcağında yaptığımız yaklaşık yarım saatlik yürüyüşten sonra, serin denizin, biranın tadını çıkardık. Akşamüstü, biz bayanların en keyifli saatiydi: Tabii ki bu saatin adı ALIŞVERİŞ… Limanın kenarına sıralanan dükkanların birinden çıkıp birine girdik. Symi de, dünyaca ünlü markaların satıldığı, pahalı mağazalar çoğalmaya başladı. Bununla birlikte yıllardır hiç değişmeyen birkaç el yapımı seramik ve takı mağazasını gezmeden yapamam. Ana limana paralel sokaktaki şarküteri ise, güzel kalamata ve peynirleri , jambonları, envai çeşit güzel ve ucuz şarapları ile alışveriş etmeye bayıldığım dükkanlardan biri… Symi’yi pek çok kişi ünlü Manos restaurantıyla tanır… Biz şimdiye kadar ancak bir kere burada yemek yedik. Mekanın sahibi Manos, tam bir Türk dostu, fiyatlar biraz pahalı, servis ve sunum, menüler enfes ancak restaurantı dolduran Türkler, burayı biraz klostrofobik yapıyor; biz pek kalabalık ve gürültülü yerleri tercih etmiyoruz. Akşam yemeği için en sevdiğimiz mekan, yine limana bir paralel sokaktaki pizzacı. Deniz ürünleri, makarna ve risotto tabakları, enfes pizzaları ile her gece orada yemek yesem bıkmam. O gece de tercihimiz Pizza Bella Napoli oldu. Tekneye 2 kilo fazla girdik.
Ertesi gün, hiç yapmadığımız bir şey yapmaya, Symi’de tekne günübirlikçisi olmaya karar verdik. 10.30-dan 17.00 ye kadar adanın tüm koylarını, tekne ile dolaştık, her koyda kendimizi denize attık, daha ilk koyda neşeli kaptanımız masamıza kocaman bir şişe uzo koydu, içtik, neşelendik, 72 millet aynı teknedeydik; Türk olduğumuz için inanılmayacak kadar ilgi gördük, çok eğlendik, çok güldük…Adanın arka tarafındaki minik adalardan oluşan cennet koyda muhteşem bir açık büfe yemek düzenlendi, çok yedik, patladık. Güzel bir gün oldu, Moshonis’in giremeyeceği koylara adım attık. Akşam, limandaki bir restaurantta sadece Yunan mezeleri yedik. Symi’ye özgü Kızarmış küçük karidesler (Symi Shrimps), kızarmış kaşar peyniri (Cheese Saganaki), fırınlanmış beyza peynir (grilled feta cheese) en sevdiğim mezeler; Yunanistan’daki her restaurantta aynı mezeleri mutlaka denerim…
3. günümüzde, Symi limanından ayrıldık. Adanın arka tarafındaki Panormitis Manastırı’nı, Nena teknesine göstermek için limana girdik. Panormitis, bir Aya Nikola manastırı, denizcilerin en kutsal saydığı ibadet yerlerinden biri… Denizcilikle ilgili objeler bu manastırdaki azizlere hediye olarak bırakılıyor. Her gün büyük feribotlarla gelen yüzlerce kişi burayı ziyaret ediyor. Bu feribotlar da koyda demirde rahatça kalmanızı engelliyor. Bu sebepten uzaktan manastıra bir göz atıp hemen çıkıp Tilos Adasına doğru yola koyulduk…