19 Ekim 2014

Dövüş Gecesi


Dün gece, bizim DOT takımı olarak "Dövüş Gecesi"ne gittik. Bu sezonun ilk tiyatrosu... aslında tiyatro değil bir oyun ve bu oyuna seyirci de birebir dahil... Zaten sunucu (Mert Ören) da baştan söylüyor, siz seyirci olmazsanız bu oyun da olmaz diye...
Daha salona girerken hepimize, üzerinde 1'den 5'e kadar tuşlar olan minik keypadler verildi. Ve oylamalar başladı... Kaç yaşındayız, cinsiyet, gelir düzeyi; yani seyirciyle tanışıldı. Sonrasında perde açıldı ve karşımıza 5 kişi çıktı. Sahnede sırasıyla Gizem Erdem, Tuğrul Tülek, Serkan Altunorak, Ece Dizdar ve İbrahim Selim duruyor... Bu 5 adaydan birini seçmemiz istendi. Tabii neye göre olduğu fark etmez; yani ilk tur ve kör bir atış... Sonuçta İbrahim en az oyu alırken Serkan da (herhalde dizilerden ötürü daha tanınmış olmasından) en yüksek oyu aldı. Ama kurulan ikili koalisyonlarla Tuğrul Tülek oyun dışı kaldı. Yani benim seçimim baştan elenmiş oldu...
Sonraki oylamalar, daha çok yatkın olunan veya nefret edilen fikirlerle ilgiliydi. Tüm gece hiç sıkılmadan oy verdik. Salonda 60 yaş üstü dilimine giren eşim, Ece Dizdar tarafından kendine oy vermeye kibar bir şekilde ikna edildi:)
Sonuçta elene elene 3 aday kaldı karşımızda ve ben başta hiç tanımadığım için uzak kaldığım Gizem'e kendimi daha yakın hissetmeye başladım. Ece'nin az oy alıp adaylıktan çekilmesini açıklamasıyla, Serkan son kozunu oynadı ve "oy vermek zorunda değilsiniz, sisteme karşı gelin" çağrısıyla birlikte aklını çeldiklerinden keypadlari toplamaya başladı. Bu kadarla da bitmedi; Gizem sahnede elindeki yüzdenin gücüyle diktatörleşirken artık oy vermek istemeyenlerin de sistemden dışlanması için bir referandum yaptı. Salonun üçte biri çıkan sonuca istinaden Serkan ile birlikte salondan çıkarken geri kalan bizler, yani oy vermeye çalışanlar istese de istemese de kalan tek adayı seçme durumunda kaldı ve %100 oyla yeni iktidarımızı seçtik...
Oyunda bunlar olurken biz, seçim sisteminin karmaşıklığını, seçimlerde matematiğin oynadığı rolü, oyunuzu almak için rolden role giren adayları, nabza göre şerbet veren konuşmalarını, seçilemeyince çirkefleşmelerini görüp gerçek hayatta da seçim denen oyunun parçası olduğumuzu ve sonucun çoğu zaman elimizde olmadığını anlayıp kafamızda soru işaretleriyle salondan çıktık. 
Her şey bittiğinde acaba gerçek bir seçimden mi çıktık yoksa bir mizansen mi izledik epeyce tartıştık. Sonuçta verdiğimiz oylar gerçekten doğru bir şekilde işleniyor mu emin olamıyorsunuz. (Gerçek seçim sisteminde de emin olmamız çok zor ya:)) Sonunda "çoğunluk" kazandı dendi... Kim bilir? Bu arada insan ister istemez yakınlarının , tanıdık tanımadık çevrede oturanların neye oy verdiğini bilmek istiyor. Ben mi çok meraklıydım yoksa:)
Ben oyunu beğendim, bir kere insanı düşünmeye zorlaması çok başarılı... Zaman zaman doğaçlamada harikalar yaratan iyi oyuncularla da izlemeye değer...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder