10 Ocak 2020

Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood



Margaret Atwood’un 1985’te yazdığı Damızlık Kızın Öyküsü (The Handmaid’s Tale) her daim içine düşebileceğimiz kaotik bir dünyayı gözler önüne seriyor. Dizi olarak da yayınlanan kitap, erkek egemen, teokratik ve totaliter bir toplum distopyası.

Kitapta, “henüz” gerçek olmayan bir Amerika’dayız (ancak bu dünyada herhangi bir ülke için de geçerli olabilir). Dünya nüfusu, bir takım insansı felaketler yüzünden azalmış durumda ve bu duruma çareler aranmakta… Gilead adını alan bu ülkede kadınların hiçbir söz hakkı yok. Ve doğurganlıklarına göre sınıflanıyorlar. Henüz doğurganlığını kaybetmemiş, damızlık olanlar, çocuğu olmayan veya olamayacak üst düzey pozisyondaki evli çiftlerin evine gidip çocukları olana kadar orada yaşıyorlar. Üç kez deneyip çocuk doğuramayan damızlıkları ise kolonilerdeki köle hayatı bekliyor. Damızlıklar, üst seviyedeki Komutanlar’ın hizmetine sunulurken, damızlıklara göre bu durum, bir tür tecavüz, Komutanlara ve onların eşlerine göre ise rejimin ve soyun devamını sağlamak için bir tür kutsal görev olarak görülüyor. Öyle ki damızlıklar, ülkeler arası ihraç ürünü olarak dahi kullanılabiliyor.
Kitap, bu ülkede yaşayan Fredinki adlı kadının bakış açısından anlatılıyor. Kadın, gerçek adı olan June yerine, bulunduğu evin sahibi Fred’den adını alıyor; Offred yani Fredinki… Glead kurulmadan önceki hayatında, sevgilisi, evlilik dışı bir çocuğu ve bir işi olan Fredinki’nin değişen hayatını ve kendisiyle beraber çevresindeki kadınların mağduriyetlerini okurken gerçek anlamda geriliyorsunuz.
Kadınlar arasındaki sınıfsal ayrıma göre damızlık kızlar kırmızı, bir eşe sahip olanlar mavi, daha evlenmemiş olanlar beyaz, aşçılar ve temizlikçiler ise yeşil giysiler giymektedirler. Bu, onlara toplum içindeki yerlerini göstermekte ve onlar da seviyelerine göre hareket etmektedirler. Düzene karşı gelenler ise en ağır şartlarda cezalandırılırlar ve diğerlerine örnek olsun diye sokaklarda sergilenirler.
Dizinin de etkisiyle, Kitaba gösterilen ilgi, özellikle ABD'de Donald Trump'ın başkan seçilmesinden sonra artmış. Doğum kontrolüne ve kürtaja karşı demeçler veren Trump ve kabinesi, birçok gösteri ile protesto edilmiş. 'Damızlık Kızların' kostümleri isyanın, kadın bedeni üzerine yapılan siyasete tepkinin de temsili olmuş. “Burada yaşanmaz” kimse demesin çünkü gücün hangi kesimin eline geçeceğini bilemezsiniz.  Ve "Hiçbir şey bir anda değişmez: Derece derece ısınan bir küvette farkına varmadan haşlanarak ölürsünüz." Ve gerçekten öyle mi yaşıyorduk dersiniz.

"Çıplaklığım şimdiden garip geliyor bana. Bedenim modası geçmiş gibi görünüyor. Sahilde, mayo giyer miydim, gerçekten? Giyerdim, düşünmeden, erkekler arasında, bacaklarımı, kollarımı, kalçalarımı ve sırtımı sergileyerek, görülebildiğimi umursamadan."


Kitabın sonu ise adeta “Anne Frank’ın Hatıra Defteri” nin sonu gibi… Fredinki’nin akıbetini kesinlikle bilemiyorsunuz ve anılar bir noktada kesiliyor. Man Booker ödüllü Kanadalı yazar Atwood, Damızlık Kızın Öyküsü ile hayatı sorgulatıyor,  “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığını altüst ediyor. Susmak, kabullenmek, sessiz kalmak, boyun eğmek, distopik bir dünyanın başlangıcı olabilir olgusunu kafalarımıza kazıyor.
Dizisi izlenme rekorları kıran kitabın Volker Schlöndorff'ün yönettiği, Robert Duvall,  Faye Dunaway,  Aidan Quinn,  Muse Watson ve Natasha Richardson'un başrollerini paylaştığı 1990 yapımı sinema uyarlaması da mevcut. 




The Handmaid's Tale 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder