27 Şubat 2012

Hugo Cabret


1930'ların Paris'inde bir tren istasyonundayız. Hugo, tren istasyonunun derinliklerinde, saatleri ayarlamaktadır; bu görev, saat tamircisi olan babasının ölümümden sonra, tek akrabası olan ve onu yanına alan ayyaş amcasının görevidir. Adamın ortadan kaybolmasıyla Hugo yalnız kalır ve tren istasyonunun güvenlik görevlisinden kaçarak sağdan soldan çaldıklarıyla yaşamını sürdürür. İstasyonda oyuncakçılık yapan George Melies ile yolları kesişir. Eski bir film yönetmeni olan Papa George, tüm varlığını sinemaya yatırmış, savaşın araya girmesiyle her şeyini kaybetmiş ve tamamen sinemaya küsmüştür. Hugo, eskiden Papa George'a ait olan robotu tamir eder ve ona geç de olsa hak ettiği saygıyı geri verir. Görüntü Yönetimi, Sanat Yönetimi, Görsel Efekt, Ses Kurgusu ve Ses Miksaj olmak üzere teknik 5 dalda Oscar kazanan Hugo, 3 boyutlu bir film. Şahsen 3 boyutlu filmleri izlemeye halen alışamadım, bir noktadan sonra gözlükler ağır geliyor, etrafı bulanık görmeye başlıyorum, sadece animasyon filmlerinde 3D film çekilebilir gibi geliyor. Hugo, ustalara ve sinemaya saygı niteliğinde çekilmiş, biraz belgesel ağırlıklı, Fransız filmi sahneleri ağır basan, insanı sinema tarihi konusunda araştırmaya yönelten, eğitici nitelikli ancak ağır temposuyla, biraz insana sıkıcı gelen bir film.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder