8 Aralık 2012

Rodos - Bu yazın Yunan Adaları-4


Bu bizim Rodos Ada'sına üçüncü gelişimiz. Daha önceleri, Mandrake limanının küçüklüğü ve kalabalıklığı dolayısıyla çok uzun kalamadığımız Rodos’ta, bu kez dolu dolu tam 4 gün geçirdik. Rodos’un merkezi, masallara layık, sur içindeki eski şehir ile iç içe geçen modern şehirden oluşuyor. Rodos, sırasıyla, Antik Yunan,  Saint John şövalyeleri, Osmanlı İmparatorluğu, İtalya ve Yunanistan'ın egemenliğine girmiş. Eski şehirde, şövalyelerden kalma surların içinde, çok sayıda Osmanlı eserini görmek mümkün ancak bunların hiçbiri gezilemiyor. İlk günümüz, sur içini arşınlamakla geçti. Bizdeki Kapalıçarşı çevresindeki Mahmut Paşa ve Sultan Hamam’ın çok iyi korunmuş halini anımsatan Rodos’un eski çarşısı gerçekten görülmeye değer… Hediyelik eşya dükkanları ile lokanta ve kafeler, tarihi doku içine çok güzel adapte olmuş Özellikle sur içinin gece hali çok etkileyici, kendinizi bir film dekoru içinde hissediyorsunuz.
Ertesi gün, iki günlüğüne araba kiraladık. İlk durağımız Falaraki Plajı oldu. Çok sevimli olmayan, Marmara Denizi kıvamında bir denize sahip plaj, sadece uçsuz bucaksız olmasıyla ünlenmiş olabilir. Dalgalı, yüzülmesi zor bir açık denizde zorla sahile dönebildim ve bir daha da girmedim. Öğlen yemeği için döner yedikten sonra Lindos’a doğru yola koyulduk. Lindos, adanın ikinci büyük yerleşimi, dar sokakları, beyaz evleri, Haçlı kalesi ve çok güzel bir denize sahip kumsalı sayesinde buradan çok keyif aldık. Akşam, kumsaldan en son ayrılanlardan biri de bizdik. Akşam yemeğimizi yine sur içinde yemeği tercih ettik. Adada 3000 civarında Türk yaşıyor, ve adanın Yunan halkı da Türkleri çok seviyor. Yemek yediğimiz yerlerde, alış-veriş ettiğimiz mağazalarda mutlaka Türklere rastladık. Bazı lokantalarda Türkçe menüler bile var.

Üçüncü günümüz yine araba tepesinde geçti. Rodos’un ormanlık alanlarına doğru yola çıktık. Antik yerleşim merkezinde durup köşe bucak gezdik. Burada kazılar hala devam ediyor. Yolumuzun üzerindeki dağ köylerinde durup soğuk sıkma zeytinyağı aldık ve yemek yedik. Öğleden sonra yine soluğu Lindos koyunda aldık. Burada deniz bir başka keyifli…  
Bayanlar, yabancı bir ülkeye gidince ne yapmadan duramazlar? Tabii ki alış-veriş. En son günümüz, sabahtan akşama kadar alış-veriş caddelerinde geçti. Öğleden sonra siesta saatinde maalesef mağazalar kapalıydı. Saat 17’den sonra, kaldığımız yerden devam ettik. Akşamsa bu kez yeni şehir tarafında mükemmel bir tapas restaurant bulduk. Yunan yemeklerine ara vermek iyi geldi. Ertesi gün, kahvaltıdan sonra Yunanistan’dan çıkışlarımızı yapıp Rodos limanından ayrıldık.
Rodos’la ilgili en çok ilgimi çeken şey, dünyanın yedi harikasından biri sayılan, ancak şu an yerinde olmayan Rodos heykeli…
Wikipedi’de Rodos heykeli hakkında şunlar yazıyor:
“Rodos Heykeli Rodos adasındaki Rodos şehrinin limanının girişinde bir zamanlar bulunduğuna inanılan Yunan tanrısı Helios'un heykelidir. Rodos Adası sakinleri tarafından MÖ 305-304 tarihleri arasındaki bir yıllık kuşatmadan kurtulunca sevinçlerini bir heykel dikerek ifade etmişler. Heykeltraş Lindoslu Khares'in yaptığı Güneş Tanrısı Helios'u simgeleyen heykel 32 metre yüksekliğindeydi ve tunçtan yapılmıştı. Liman girişinde duran heykelin bacaklarının arasından gemilerin geçtiği şeklinde bir söylence vardır ancak o zamanların yapım teknikleri ve malzemeleriyle böyle bir heykelin yapılması mümkün değildir. Heykel MÖ 225 veya 226'daki bir depremde yıkılmış, birkaç asır yan yatmış halde kalmış. Ayrıca bu heykel Dünyanın Yedi Harikasından biri olarak kabul edilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder