Wachowski kardeşler ve Tom Tykwer’in yönettiği Bulut Atlası’nı 1 ay önce sinemada izledim. Ardından hemen kitabını alıp okudum. Biran önce filmi edinip tekrar izleyeceğim.
David Mitchell
tarafından yazılan Bulut Atlası, okuması ve anlaması son derece zor bir kitap.
Hatta Sunday Telegraph’ın eleştirmeni, romanı aşırı karmaşık bulup, kitabı
bitirmeyi ve eleştiri yazısı yazmayı reddetmiş. Kitap, farklı zamanlarda geçen
altı farklı hikayeden oluşuyor. Birbirini etkileyen hayatlar, reankarnasyonlar,
kendinden önce ve sonraki yaşamlardan etkilenen insanlar…
Kitap ve film, “Adam
Ewing’in Pasifik Güncesi” ile başlıyor. Genç avukat, bir iş anlaşması için
gemiyle Pasifik adalarına gitmektedir ve bu esnada okyanusun ortasında bir
dolandırıcı tarafından yavaş yavaş zehirlenir. Kurtuluşu, bir kölenin elinden
olacaktır. Daha sonra da kendisini kölelerin kurtuluşuna adayacaktır.
İkinci kısım olan “Zedelghem’den Mektuplar” da güncenin kitap haline geldiğini görürüz. Babası tarafından mirastam mahrum edilen genç besteci Frobisher, yaşı epeyce ilerlemiş eski bir bestecinin yardımcısı olarak işe girer ve karısıyla gizli bir ilişki yaşar. Fizikçi olan gerçek aşkı Sixsmith’e yaşadıklarını anlatan mektuplar yazar, Adam Ewing’in oğlu tarafından bastırılan güncenin önce ilk, sonra diğer yarısını odasında bulur ve okur. Frobisher, üzerinde çalıştığı en büyük eseri “Bulut Atlası Altılısı”nı bitirir ve hayatına son verir.
Üçüncü hikayede,
Frobisher’in sevgilisi Sixsmith, 80’li yaşlarında bir bilim adamıdır. Genç
gazeteci Louisa Rey ile hayatları kesişir. Bilim adamının, büyük sağlık
riskleri yayan bir nükleer santral ile ilgili yazdığı raporu, Rey ile
paylaşması hem kendi hayatına mal olur hem de gazeteciyi büyük riske sokar. Heyecanlı
kaçıp kovalamacalar ve cinayetler, filmlere ve kitaplara konu olur.
Bu roman taslaklarından
biri, dördüncü hikayeye konu olan yayıncı Tom Cavendish’e ulaşır. Günümüzde geçen
bu bölümde, zamanın polis şefinin yazdığı kitaptan kazandıkları Cavendish’in
başını belaya sokar. Kardeşinden yardım isteyen Tom, kendini zamanın
hapishanesi bir yaşlılar evinde bulur. Artık tek amacı buradan kurtulmak
olmuştur. 80 yaş üstü arkadaşlarıyla, komik bir şekilde kaçışını
gerçekleştirir.
Beşinci bölümde, Tom
Cavendish’in yaşadıkları film olmuştur. Geleceğin Kore’sinde, yapay şehirlerde,
yapay insanlar görürüz. Totaliter rejimin katılığında, düşünceler bile denetim
altındadır. Suni insan Sonmi 451, sisteme baş kaldırır, Tom Cavendish
hakkındaki filmin bir sahnesini defalarca izler “Rahimden mezara diğerlerine
mahkumuz” şeklindeki replik bir ilke haline gelir. Kendisine eşlik eden sendika
üyesi ile beraber insanlığı uyandırmak için harekete geçerler. Bu savaşı
sonunda yakalanır ve öldürülürler. Ölmeden önce Sonmi, ileriki nesillere bir
bildiri bırakır. Bu bildiriyi içeren kayıtla tanrılaşır.
Altıncı bölümde, büyük
çöküşten sonra vahşilen dünyayı görürüz. Bir grup insan ilkel bir hayat
sürerken vahşiler dünyayı ele geçirme çabası içindedir. Yıkımdan sonra dünyadan
kaçanların bir bölümü uzayda yaşamakta ve arada dünyadakiler ile temasa
geçmektedir. Herkes, put Sonmi’ye sonsuz itaat etmektedir.
“Büyük düşüş”ün hikayesi
kitapta şöyle anlatılıyor: “Eskiler’in
Zekası hastalıkların, kilometrelerin ve tohumların ustasıydı, mucizeleri
sıradanlaştırmışlardı, ama tek bi’şeyin ustası diildi, o da insanların
kalbindeki açlıktı, evet, daha fazlası için açlık”
Medeniyeti insanların açlığı kurdu, ama yine
insanların açlığı yıktı…
Kitapta, çoğu
yerde geçen reenkarnasyon çağrışımlarını, filmde, yönetmenler, aynı oyuncuları
farklı dönemlerde, farklı karakter ve cinsiyetlerde karşımıza çıkararak aktarmaya
çalışmış. Hikayelerin sıralamasına göre, Tom
Hanks (Dr. Goose/ Otel Müdürü /Isaac Sachs/ Hoggins/ Cavendish /Zachry), Halle
Berry (Kabile Üyesi/ Jocasta/Luisa Rey /Parti Konuğu / Ovid/ Meronym), Jim
Broadbent (Kaptan Molyneux /Vyvyan Ayrs/Timothy Cavendish/ /Koreli
Müzisyen/Öngörülü 2), Hugo Weaving (Haskell / Tadeusz Kesselring /Bill Smoke/
Hemşire Noakes/ Mephi /Yaşlı Georgie), Jim Sturgess (Adam Ewing/Highlander/Hae-Joo/
Zachry’nin kardeşi), Bae Doona (Tilda/ Meksikalı Kadın/Sonmi-451/Sonmi-351/ Fahişe
Sonmi /Zachry’nin kızkardeşi ), Ben Whishaw (Rafael/ Robert Frobisher/ Kayıtçı
Clerk/Georgette/Köylü), James D’Arcy (Genç Rufus/Yaşlı Rufus/Hastabakıcı
James/Arşivci), Xun Zhou (Yoona-939/Rose/Otel Müdürü), Keith David
(Joe/Kupaka/Ankor Apis/Öngörülü), David Gyasi (Autua/Lester), Susan Sarandon (Bayan
Horrox/Yaşlı Ursula/ Yusuf Süleyman, Başrahibe), Hugh Grant (Giles Horrox/ Komi/
Lloyd Hooks / Denholme Cavendish/ Gözetmen Rhee/ Koona Şefi)
rollerinde karşımıza çıkıyor. Çoğunu ayırt etmek zor. Filmi izlemeden önce
çalışırsanız daha iyi olurJ
Bir diğer nokta da her
bölümde, baş karakterlerden birinin, kuyruklu yıldız şeklinde bir doğum lekesi
taşıması. Ayrıca, aynı oyuncuya farklı dönemlerde aynı misyonlar yükleniyor.
Örneğin Hugo Weaving tüm rollerde kötü adamı canlandırırken Jim Sturgess, Adam Ewing
rolünde köleliğe, Hae-Joo rolünde ise totaliter rejime karşıdır. Halle Berry
ise hem Louisa Rey, hem de Meronym rollerinde, insanlığı kurtaran bir melek
olarak karşımıza çıkar… Jim Srurgess ve Bae Doona'nın hem 1849, hem de 2144 yıllarında
sevgili olduklarını görürüz.
“Bulut Atlası” hem
kayda değer bir film, hem de kayda değer bir kitap. Ancak kitabı bitirmek
gerçekten sabır istiyor. Pek çok bölümünü anlamadan okuyorsunuz. Filmi önceden
izlemesem kesin yarım bırakırdım. Filmin pek çok dalda 2013 oscarlarına aday
olacağı ve bir kısmını da kucaklayacağı kesin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder