Bazen sadece adını beğenip hiç bilmediğiniz bir kitabı aldığınız olur mu?
Çok ender de olsa benim olur ve içlerinde çok ilginç kitaplara rastlarım. “Leningrad
Madonnaları” Saint Petersburg’da bulunan Hermitage müzesinde geçtiği için benim
ilgimi çekti. Bu müzeyi 2008 Haziranındaki Rusya seyahatimde gezme imkanım
olmuştu ve çok etkilenmiştim.
Romanın kahramanı Marina, artık yaşlanmıştır ve alzeimer hastalığı hayatını etkilemeye
başlamıştır. Yakın geçmişini yavaş yavaş unutan Marina, gençlik yıllarında, 2.
Dünya Savaşı sırasında Leningrad’da yaşadığı anıları hatırlamaktadır.
Leningrad, 1941 yılında Alman işgaliyle, açlıkla ve soğukla cebelleşmektedir. Marina
ise o zamanlarda Hermitage Müzesinde tur rehberi olarak çalışmaktadır. Ona ve
iş arkadaşlarına müzedeki sanat eserlerini Almanlardan saklamaları söylenir.
Hepsi gece gündüz çalışır, tüm eserleri paketler ve saklarlar. Marina, savaş
sırasında açlık ve yokluktan, soğuktan, bombalardan aklını kaçırmamak için
sanat eserlerine sığınır. Hepsini ezberler ve özümser. Yaşlılık yıllarında
Amerika’da yaşarken geçmişin anılarında yine aynı sanat eserleri onu esir alır.
Sanat ve tarihin içiçe girdiği ve yaşlı bir kadının hezeyanlarıyla kurgulanan
başarılı bir roman.
Gelelim Hermitage Müzesinin hikayesine…
Rus İmparatoru Deli Petro, 1700’lü yılların başlarında Saint Petersburg
şehrini kurar. Daha sonra tahta geçen Çariçe Katerina ünlü Rus mimar Rastrelli’ye
yeni bir saray yaptırır ve bu saraya ayrıca kendi özel malikanesi olarak “inziva
evi” anlamına gelen bir Hermitage binası ekletir. Bu bina Çariçe tarafından Avrupa’nın her
yerine gönderilen adamlarının satın aldığı sanat eserleriyle dolup taştıkça ek
binalar yapılır. Eşsiz değerdeki Titian, Murillo, Rubens, Renoir, Van Dyck,
Rembrant, Degas, Cezanne, Poussin tabloları duvarları süsler. Çariçe döneminde
bu eserleri kimse göremezken kendisinden sonraki Çar 1.Alexander döneminde bina
müzeye dönüştürülür; ancak yine de sadece izin verilen kişiler binayı gezme
izni vardır. 1917 Ekim Devriminden sonra binalar müze olarak halka açılır. II.
Dünya Savaşından önce müzede 1.600.000 eser bulunmaktaydı.
22 Haziran 1941’de şehirde Nazi saldırısı başlar. Müze görevlileri sanat
eserlerinin taşınacağı hususunda bilgilendirildiler. En değerli 40 eser müzenin
kasası olan altın odaya kaldırılır. Depolar açılıp, ambalaj malzemeleri, kağıtlar,
yün kumaş ruloları, dev ahşap sandıklar çıkarılır. Küçük resimler dikey olarak
sandıklara konur. Büyükler çerçevelerinden çıkarılıp rulo yapılır. Tüm
çalışanlar canla başla ve uykusuz bu depolama işi için çalışır. Ürünlerin çoğu
paketlenip numaralandırılır ve Hermitage için hazırlanan özel trene yüklenir. 1 Temmuz 1941’de askerlerin koruması altındaki
tren, Hermitage’ın yarım milyona yakın en değerli eserini Sverlosk’a taşır.
Ardından bir milyona yakın eser de yine buraya aktarılır.
Nazi kuşatması tam 900 gün sürer. Naziler Hermitage’a 30 tane bomba
atarlar. Bombalardan biri binanın içinde patlar ve dev bronz avize yere düşer.
Mermer zemin zarar görür. 1943 yılında Hermitage çalışanları müzeden 80 ton
kırık cam ve moloz yığını kaldırır. Bombalardan taşınamayan eserler oldukça
zarar görür ve yine bombalardan delik deşik olan saray, kış şartlarından da oldukça
etkilenir.
Kızıl Ordu’nun direnişi, Rusya’nın sert iklimi, Hitler’in ordularını
yenilgiye sürükler. Kuşatma sona ererken müze 1944 Ağustos’unda onarılmaya başlanır. Sverdlovsk’taki
depodan bir buçuk milyon adet sanat eseri geri getirilip yerine konmaya
başlar ve 4 Kasım günü Hermitage’ın 68 salonu ziyarete hazır hale getirilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder