Pandemiden sonraki ilk yurtdışı seyahatimizi İtalya'ya yaptık. İtalya'ya ilk seyahatim 2003 yılında olmuştu. Tam 20 sene olmuş. O zaman Roma, Floransa ve Napoli'yi görmüştük. Sonraki senelerde ise bu şehirlere Venedik, Bolonya ve Trieste eklenmişti. Bu seyahatimizi ise çok geniş bir yelpazede tuttuk. Milano'dan başlayıp Genova, Floransa, Toscana ve Roma'yı içine alan bir seyahat gerçekleştirdik. Epey yorulduk ama çok da gezdik, gördük eğlendik. Oteller yerine airbnb üzerinden kiraladığımız evlerde kalmayı tercih ettik ve arabamız nereye götürüyorsa gezebileceğimiz kadar çok yere gitmeye çalıştık ve bol bol İtalyan mutfağı tattık...
20 Nisan
Uçağımız Milano havaalanına öğlen indi ve ilk işimiz kiralık arabamızı almak oldu. Milano'da bizi yağmur karşıladı bu yüzden Verona'ya gitmekten vaz geçip Como' Gölü’ne doğru yola çıktık. Como Gölü, buzul kökenli bir göl ve 146 km2 alana sahip. Son derece turistik olan bu bölge, Madonna, George Clooney, Versage, Sylvester Stallone gibi ünlülerin evleri sayesinde ününe ün katmış durumda. Yolculuk 1 saat sürdü. Marinanın yanına zor da olsa park ettik. İtalya'da nerelere park edilip nerelere edilmeyeceğini anlamamız tam 1 haftamızı aldı. Çevredekileri izledik ve boş yere park ettik. 2 saatlik ücret ödeyip yemek için bir yer aramaya koyulduk. Yolumuzun üzerindeki Pakistan lokantasından, duruma el koymam sonucu ayrıldık ve az ötede harika bir restaurant bulduk. Stilo Restaurant, gölün tam karşısında, son derece şık bir yer. Trattoria dediğimiz türden pizza, balık, et, makarna pek çok çeşidi bulmak mümkün. Mükemmel bir pizza ile karnımız doyup biraz da ısınınca keyfimiz yerine geldi. Azmi bize bir iyilik yapıp arabayı alıp getirmeyi teklif etti. Biz de telefonunun yurtdışında kullanılmadığını unutup bu teklife balıklama atladık. Sonuç: yollar umduğu gibi çıkmayıp restaurantın yeri ters kalınca bizi 1 saat kadar bekletti. Meraktan öldük. Donduk ve çok ıslandık. Bir müddet sonra koşarak bize geldiğini görünce içimiz rahatladı. Arabayı bir yere bırakıp bizi bulmaya gelmiş. Ekip tamamlanınca kalacağımız yere yola çıktık. Burası Milano’ya 30 km. uzaklıkta bir köy olup Lombardia bölgesinde yer alıyor. Evin sahibi karı koca bizi içtenlikle karşıladı. Çok çok az İngilizce bildikleri için zor bela anlaştık. Üst katta kendileri yaşadığından evin girişini ortak kullandık ancak hiçbir rahatsızlık vermediler. Akşam dinlenerek geçti... Odamızdaki kanatlı mevsim böcekleri hariç her şey harikaydı. 6 ad. böceği kapı dışarı edeceğim diye uykuya dalmakta epey zorlandım.
21 Nisan
Ev sahibi ne kadar aksini savunsa da ( araba ile Milano’ya gitmeyin, park yeri bulamazsınız ve oldukça fazla fiyat ödersiniz.) inat edip araba ile Milano’ya gittik ve Duomo’ya çok yakın bir noktadaki kapalı yer altı otoparkına park ettik. (14 euro/ 4 saat) .Cappuccino ve kruvasan ile günümüze başladık. İtalya'da cafelerde bilinmesi gereken bir gerçek var ki eğer oturarak yerseniz daha fazla para ödersiniz. Bu yüzden genelde kasadan ürünler alınıp ayak üstü yeniyor veya take away yapılıyor.
İlk durak Duomo... Bu ihtişamlı yapı, Milano’nun göz bebeği. Dünyadaki gotik mimari örneklerinin bir numarası yapı, korkunç bir turist çekiyor özellikle de meydanına...
Avrupa’nın 4. en büyük katedrali olan Duomo Katedrali’nin yapımına Milano Dükü Gian Galeazzo Visconti tarafından 1386 yılında başlanmış. İnşası neredeyse 500 yıl süren katedralin baskın Gotik tarzının yanında Neoklasik, Neogotik ve Geç Rönesans unsurlar da göze çarpmakta. 440.000 metreküp hacmi ile 11.700 kişi aynı anda içeride oturup ibadet edebiliyor.
Hava iyice güzelleşti. Genova’ya geldik ve otelimizi bulduk. Bize verilen avlu manzaralı odaların değişimini talep edince harika deniz manzaralı odalarımız oldu. Gezmek ve görmek söz konusu olmasa tüm günü odada geçirebilirdik bence. Günlerden Cumartesi olunca cazibe merkezi olan marinanın otoparkına girebilmek için tam bir saat bekledik. Ara sokaklara dalıp Düşeş meydanında keyifli bir kahve molası verdik. Alışveriş caddesinde uzun bir yürüyüşün ardından Ferrari meydanında şarap molası verdik. 30 euroya bir şişe şarap eşliğinde bize kanepeler, peynirler ve şarküteri ürünleri dolu tabaklar getirdiler... Bu keyifli anların sonrasında Cristoph Colomb’un evini gezdik. Marinaya giderken aldığımız dev dondurmaların ardından otele dönüp dinlenmeye çekildik. Akşam otelde ben apparel spritz içerken Ali özel yapım makarnanın keyfini çıkardı.
23 Nisan
Basamaklarla aşağıdaki marinaya inmek mümkünmüş ancak 200 basamağı duyunca denemeye dahi yanaşmadık. Arabayı park etmek çok sıkıntılı bu bölgede... Sarı çizgiler çevre sakinleri için ayrılmış, beyazlar bedava ancak bulunması çok zor, maviler ise paralı ve ödeme fişinin arabanın camına mutlaka konması gerekiyor yoksa %100 ceza yiyorsunuz.
Akşam Porto Venere’ye gidip yemek yedik. Deniz mahsüllü paella, 20 euro idi ancak gecenin ve tüm İtalya seyahatinin yıldız yemeğiydi diyebilirim. 15 dak. Uzaklıktaki bu bölge şirin bir denizci kasabası. Soft tonlardaki binalar ise inanılmaz bir uyum sergiliyor.
24 Nisan
Sabah 7:30 kalkıp La Sapezia tren istasyonuna park ettik. Cinque Terre ‘ye kalkan tren 8:30 da sefere başlıyor. Biletler, adam başı 18,20 olup 70 yaş üstüne 14 euro. Şunu söylemek lazım İtalya’da trene elinizi kolunuzu sallayarak binebilirsiniz kimse sormuyor ama eminim ki herhangi bir sorguda eğer biletiniz yoksa inanılmaz cezalar ödüyorsunuz. 5 kasabadan oluşan bölge, özellikle de yaz aylarında korkunç bir cazibe merkezi.
Rio Mangiore ilk durak. Tren inanılmaz kalabalık. Burası çok engebeli bir köy. Tırmanmak epey zorlu. Gerçi tırmandıktan sonra bir asansör olduğunu keşfetmemiz de kötü bir sürpriz oldu. Kilise meydanındaki kafede fırından yeni çıkmış kruvasanlar harika ötesiydi.
Tekrar trene binip en son köye gittik. Monte Rosso... Burada mevsim yeni yeni başlasa da denize girenler epey fazlaydı. Öğle yemeğimizi yine pizzadan yana kullanıp trenle bir önceki Vernazza istasyonuna geldik. Trenler tatil dolayısı ile çok kalabalık olduğundan ikinci trene binebildik ve inince istasyondan kıyıya inmek için bile epey çaba sarf etmemiz gerekti. Yemek için bu köy daha güzelmiş ve çok daha renkliymiş. Harika bir dondurma alıp manzaranın tadını çıkardık. Aramızda yaptığımız oylama sonucunda sona kalan iki köye de gitmeye karar verdik ancak kalabalıkta trene binmek için bir saat sarf edince hazır oturmuşken La Spezia’ya geri dönmeye karar verdik. Akşam Porto Venere’de harika bir kıyı restaurantında yemek yedik.
Yüzyıllar boyunca burada yaşayan insanlar denize bakan bu sert yamaçlarda teraslama yaparak tarım yapmışlardır. Çekiciliğinin bir kısmı da bu bölgede gelişimin sınırlı olmasıdır. Bu bölgenin büyük kısmına yürüme patikaları, tren ve botlarla erişilir. Cinque Terre çok popüler bir turistik bölgedir.
Gezimiz Toscana bölgesi ile devam ediyor...
Roma'ya da gitmeyi ihmal etmedik...
Bazı yerleri yeniden görmüş gibi oldum sayende canım kızım.Çok güzel bir seyahatname olmuş👍👏🏼❤️
YanıtlaSilÇok güzel sayenizde tekrar gördü. İyi seyahatler selam sevgiler. Nihal Erdi
YanıtlaSil