17 Ağustos 2023

Toscana ... İtalya 2023

 

Toscana... Şarabın, peynirin, lezzetin, yeşilin diyarı... Ortaçağı yaşadığımız köyler ve kentler...


25 Nisan

Floransa’ya doğru yola çıktık. Yol üzerinde geçtiğimiz kasabalar tamamen yaz turizmine yönelik. Lerici’de kruvasan ve çay molası verdik. Bir önceki günden kalan park biletimizin süresi dolmadığından camımıza onu koyduk. Ancak gelince park cezası sürprizi ile karşılaştık 29,40 euro park bileti almama cezası... Şaka gibi... Viareggio’dan geçtik.

20 yıl aradan sonra tekrar Pisa'dayız. Burası hepimizin bildiği eğik çan kulesiyle çok çok çok meşhur bir yer. Mucizeler meydanındaki katedrale ait olan bu kulenin inşaatına, 1173 yılında Pisano tarafından başlanmış ancak üçüncü kata gelindiğinde, nehir yatağındaki alüvyonlardan ötürü kayma saptanmış ve yapımına 90 yıl ara verilmiş. Daha sonra, kulenin merkezi değiştirilerek sekiz kat olarak inşası tamamlanmış. Eğim artmaya devam etmiş ve 1999 yılındaki restorasyon çalışmalarıyla 200 sene öncesine geriletilmiş. Halen artan eğimin hızı, 100 yılda 7 cm. olarak ön görülüyor. Şu an için kulenin alt ve üst noktaları arasında 3,96 metrelik eğim var. 


Yolda feci yağmur başladı. Kaldığımız yer Floransa’nın yarım saat dışında olduğu için direkt Floransa’ya gidip istasyona park edip Duomo’ya yürüdük. Yolda 5 euroluk uyduruk şemsiyelerimizi aldık (iyi ki almışız son güne kadar kullanmamız gerekti) . Duomo’nun içini görmek için sıraya girecekken en sonuncu olan bizi almadılar ve yarın gelin bu günlük bu kadar dediler. (zaten 20 sene önce görmüştüm...) Burada en önemli bina bence vaftishane. İncilden sahneleri barındıran ve Michelangelo tarafından "cennetin kapıları" olarak adlandırılan devasa bronz kapıları, Dante ve Medici ailesi bireylerinin vaftiz edildiği bina olması ve eşsiz tavan mozaikleri ile gerçekten de oldukça ilgi çekici bir yapı...


 Signorioa meydanına yürüdük. Piazza Della Signoria: tarih boyunca Floransa’daki sosyal ve politik yaşamın merkezi olmuş, Vecchio Sarayı, Michelangelo'nun Davud heykelinin replikası, Bardinelli'nin Herkül heykeli, Medusa’nın kesik başını taşıyan meşhur mitolojik kahraman Perseus heykeli gibi dünyaca ünlü sanat eserlerini içinde barındıran bir açık hava müzesi haline gelmiş. 

David’i görüp sarayın içini dolaşıp Ponte Vecchio'ya doğru bir gezi yaptıktan sonra meydanda keyifli bir yemek yedik. Bu köprü, şehrin cazibe merkezlerinden biri.  Arno Nehri üzerinde yer alan Ponte Vecchio (eski köprü) 14. yy. da tamamlanmış ve üzerinde çok sayıda kuyumcu dükkanı bulunmakta. II. Dünya savaşı sırasında bombalanmadan kalan tek köprü bu olmuş.


26 Nisan

Sabah arabamızı yine tren istasyonuna bıraktık. Kahvemizi içip Dante’nin taşını aramaya çıktım. Yakın çevrem bilir seyahatlerde böyle tuhaf şeylerin peşinde koştuğumu. Pek çok turist ve hatta Floransalının bile varlığını bilmediği bu taş, Dante’nin oturup eserlerini yazdığı, dinlendiği, halkla sohbetlerini yaptığı ve Duomo’nun inşaatını seyrettiği bir alanmış. Taşı ararken Santa Margherita de’ Cerchi kilisesine ulaştık. 11. yüzyıldan kalma kilise, Dante'nin en büyük aşkı Beatrice ile ilk kez karşılaştığı mekan olup edebiyata konu olmuş. (Bu arada günün ilerleyen saatlerinde taşı da buldum.)


Aslında Floransa'yı gezimizin içine katma sebebimiz Uffuzi’ Müzesi'ni tekrar ziyaret etmekti. İnternet biletleri bittiği için sıraya girdik ve 1 saat sonra biletimizi alıp içeri girebildik. Dünyanın en ünlü sanat müzelerinden birisi olan Galleria degli Uffizi, 1581 yılında Floransa’nın ilk Büyük Dükü Cosimo de’ Medici tarafından kurulmuş, Medici ailesi özellikle Rönesans zamanının sanatçılarına kol kanat germiş, çatısı altında toplamış; 1737yılında ailenin son üyesi Anna Maria Luisa tarafından kamuya bağışlamış. U şeklinde planıyla iki kattan oluşan müzede 101  salon bulunuyor ve eserler kronolojik olarak sergileniyor. Bir nevi sanat tarihini buranın koridorlarında takip etmek mümkün diyebiliriz.

Uffizi'de mutlaka görmeniz gereken eserlerin başında Botticelli'ye ait Venüs'ün Doğuşu ve İlkbahar(Primavera) tabloları, Leonardo da Vinci'ye ait Beşaret-Müjde (Annunciation), Angelico'nun Meryem Ana'nın Taç Giyme Töreni tablosu, Parmigianino'nun Uzun Boyunlu Meryem eseri, Raphael'e ait Papa Leo X'in İki Kardinalli Portresi, Michelangelo'nun Doni Tondo'su, Titian'ın Urbino Venüsü, Piero Della Francesca'nın Urbino Dükü ve Düşesi Tablosu ve Ermafrodito heykeli ve Medici Venüs heykeli geliyor.

Çok çok çok güzel bir müze. Venüs’ün doğuşunu yeniden görmek harika oldu. 14:30 gibi buluşup yine meydanda, yine aynı yerde yedik. Alışveriş gezisi yaptık ve Dante’nin taşını buldum. Sonrası ev ve dinlenme...


27 Nisan

Floransa ile başlayan Toscana seyahatimiz daha güneye inerek devam ediyor. Toscana,  Floransa ve Sienna arasındaki 65 kilometre boyunca sağlı sollu yer alan Chianti bölgesi, Sienna’nın güney doğusunda 45 dakika ilerledikten sonra Val d’Orcia yöresi ve  Grosetto’nun güney ve kuzeyinde sahile kadar uzanan Bolgheri yöresi olmak üzere üç kısımdan oluşuyor. Her bölgenin de kendine mimari yapısı ve şarapları dikkat çekiyor. Yemyeşil tepeler, sıra sıra şarap bağları ve zeytinlikler, ülkemizde mezarlık ağacı olarak kullanılan çok dekoratif servi ağacı ile süslenen yollar,  adeta Ortaçağ'ı yaşatan köyler, bitmez tükenmez yeşilin tonları ile vadiler... İtalyanın başyapıtı kırmızı şaraplar Toscana’dan çıkıyor. İlk akla gelen kolay içimli Chianti ve Chianti Classisco şarapları, daha sonra Sienna’nın güneyinde bulunan Val d’Orcia yöresinin Brunello di Montalcino ve Nobile de Montepulciano şarapları, en son olarak da meşhur Bolgheri bölgesinin ‘Super Tuscan’ şarapları. İnanılmaz şaraplar içtik... Şu an adını sayamayacağım kadar çok çeşit şarabı tattık ve inanın 3 euroluk şarap bile tatmaya değerdi...

San Giminano

San Gimignano ilk durak. M.Ö.3.yy la dayanan tarihi ile ve şehre yaklaşırken dahi göze çarpan taş kuleleri ile adeta bir Ortaçağ film setindeyiz. bir tane mi fiyasko bina olur; bir tane mi oransız pencere, duvar olur; bir tane mi kötü malzeme olur; gerçekten yok... Bu kusursuzluk insanı adeta kıskandırıyor. Bu arada tüm Toscana gezimiz boyunca, o dar dağ yollarında arabamızın lastiği bir kere bile çukura ya da taşa denk gelmedi... San Gimignano'nun kuleleri 1199-1348 yılları arasında, kasabanın varlıklı aileleri tarafından, refah ve zenginliklerinin sembolü olarak dikilmişler. Bir zamanlar 72 tane olan bu prestij amaçlı kulelerin 14’ü hâlâ ayakta. Erken gittiğimiz için çok rahat park yeri bulduk. Daha dükkanlar bile yeni açılırken kasabaya girdik. Dondurmacı Dondili çok meşhurmuş. Hatta çiçekli olan çok revaçtaymış tabii ki tattım. Kasabanın meydanında kahvemizi içip alış veriş ve pazar yerlerinde oyalandıktan sonra yarım saat ötedeki Monteriggioni kasabasına gittik. Burası kale içindeki yerleşimiyle butik otel, lokantaları ve dükkanlarıyla çok lüks bir kasaba... Bu kasabanın Dante’nin ‘İlahi Komedyasına’ ilham verdiği bilinmekte...

Monteriggioni


Monteriggioni'de gerçek bir ortaçağ havası solumak mümkün... 1200'lerin başında Sienalılar tarafından düşman Floransa'ya karşı aşırı bir sınır siperi olarak inşa edilmiş ve yüzyıllar boyunca Siena Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını garanti etmeyi başarmış. Kale duvarlarının içindeki köy bugüne kadar dokusunu kaybetmemiş. Her yıl 90.000 kişi tarafından ziyaret edilen bu eşsiz köyün içi pahalı kafe , restaurant, otel ve mağazalar ile dolmuş. Bu arada kale duvarlarına çıkıp dolaşmak da mümkün. Dante, İlahi Komedya'da (Cehennem, canto XXXI, 40-45 ) bölümünde Monteriggioni kalesinden ve kulelerinden bahseder. Toscana'nın Ortaçağ ruhunu tadabilmek için en ideal yerlerden biri olan köyde çok fazla oyalanmasak da oldukça etkilenerek dolaştık.


Sienna

Sienna’ya seneler evvel gidip bayılmıştık. Bu kez çok ters bir yere park ettiğimizden şehre girmek için epey yol yürümek zorunda kaldık. Meydana geldik ve yemek yedik. Çok pahalıydı. San Gimignano’dan sonra Sienna büyüsünü kaybetti gözümde... Sienna'da direkt olarak meşhur meydanı Piazza del Campo'ya yöneldik. Piazza del Campo, İtalya'nın en güzel ortaçağ meydanlarından biri olup geçmişte bu meydan, pazar yeri ve tüm Sienna etkinliklerinin, siyasi toplantıların veya toplantıların merkezi olmuş. Yılda iki kez burada Palio di Siena adlı bir at yarışı yapılmakta. Planına bakıldığında, bu meydan, birçok farklı zaman dilimine bölünmüş bir saat gibi görünüyor ve merkezinde uzun bir kule var. Torre del Mangia adı verilen bu kulenin bulunduğu kırmızı tuğlalı bina ise belediye binası... Sienna'daki yemek molamızın ardından kalacağımız yer olan Pienza'ya doğru yola çıktık.

Dağ yollarından, yeşillikler içinden Pienza’ya geldik. Ev sahibinin anne ve babası bizi karşıladılar ve hiç ingilizce bilmemelerine rağmen çat pat anlaştık... sağolasın google translate... Sanatçı bir aileye ait olan evde çok değişik objeler var. Kasabada bir tur atıp seyir terasına gittik sonrası market alışverişi ve evde yemek... Oldukça yorucu bir gündü...

Pienza, Val d'orcia bölgesinde yer almakta. Kasabanın adı, burada doğmuş olan Papa Pius'tan geliyor. Papa, mükemmel bir Rönesans kasabası yaratması için mimar Bernardo Rossellino'yu tutmuş. 1459'da inşaat başlamış ve gerçekten ortaya mükemmel bir iş çıkmış. Unesco, Rossellino'nun ilk kentsel tasarım ilkelerini korumak isteyerek Pienza'nın tarihi merkezini dünya mirası alanı kabul etmiş. 

Pienza


28 Nisan

Bugün civardaki dağ köylerini ziyaret ediyoruz. Şarapları ile ünlü olan Val d'orcia bölgesinde ilk durağımız Montepulciano oldu. Şehrin meydanında gezip seyir noktasına kadar yürüdük. Dar yolları, taş binaları ve terracotta çatıları ile yine bir ortaçağ kasabasındayız. Daha öğlen olmadan manzara eşliğinde kırmızı şaraplarımızı yudumlamak inanılmaz keyifliydi.

Montepulciano

Asciano kasabası, öğle yemeği durağımız... Burası, diğer kasabaların içinde park yeri en kolay olanı. "2 saate geliyoruz" yazıp arabanın camına koyup gidebiliyorsunuz ve hiçbir ücret ödemiyorsunuz. Asciano çok sakin bir kasaba. Yemek tercihimiz yine pizzadan yana olurken spesiyalleri olan biralı tiramisuyu da tatmadan duramadık... Yolumuzu Monte Oliveto Maggiore Manastırı'na çevirdik ancak bu sakin yerde hiçbirimiz inip gezmek istemedi. Bu gün için son durağımız şarap üretim ve tadım kasabası olan Montalcino oldu. 567 metre yüksekliğindeki bir tepenin üzerinde yer alan bu küçük kasaba, Toskana'daki mutlak İtalyan şarabı olarak kabul edilen ünlü kırmızı şarabı Brunello di Montalcino ile dünyaca ünlü... Bu yakut rengindeki şarap, en katı DOCG kurallarına göre üretilmekte ve yalnızca  Sangiovese Grosso üzümünden yapılmakta. Şarap meşe fıçılarda en az 2 yıl ardından şişede en az 4 ay yıllandırılıyor. Şarap tadımına katılmadık. Sadece dolaştık ve dünyaya şarap üreten ve dağıtan bu kasabadan resmen büyülendik. 

Montalcino

Toscana o kadar güzel manzaralar veriyor ki ben şöyle bir laf ürettim:

“hiçbir ağaç dahi yanlış yerde değil.” Bizim mezarlık ağacı olarak bildiğimiz ürkütücü servi ağaçları, tüm yol kenarlarında, köyleri, malikaneleri vurgulamakla kalmıyor romantik Toscana manzarasının temelini oluşturuyor. 

Yolda Gladyatörün çekildiği yeri de ziyaret edip Toscana'da görülecek çok az yer bırakmanın rahatlığıyla evimize dönüp yemeğimizi evimizde yedik...



gezimizin bir sonraki durağı olan Roma gezisine buradan ulaşabilirsiniz...

gezimizin bir önceki aşaması olan Milano-Genova kısmına buradan ulaşabilirsiniz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder